30 Ocak 2013 Çarşamba

"Life of Pi" Hindistan Yavaştan Kendini Sevdirir...

"Pi inancını sorgular."

Filmimizin konusunu da böylece verdikten sonra gelelim tamamen sübjektif tespitlere.

   Filmimiz açılış sahnesinden itibaren bendenizi içine dahil etmiş ve sonuna kadar da bırakmamıştır. Çünkü, severim dış ses eşliğinde kartpostal çekimlerle hızlı ilerleyen senaryo antrelerini. Artı bu sahneler çekim yenilikleriyle (bkz.filmdeki paris yüzme havuzundaki alttan çekimler, Hindistan'ın gogen tabloları gibi çekimleri, filikadaki gece çekimleri vs.) geliyorsa kaymaklı ekmek kadayıfıdır (arası vişne şuruplu...). 

   Şöyle hakkında yazılanlara bir baktım da : film hakkında nesnel olarak herkesin aynı şeyi söylediği halde (görselliğinin ulaştığı yer (rakımı oldukça yüksek bir zirve), kurgunun akıcılığı, çekimlerin güzelliği vs.) alınan mesajlar konusunda ciddi bir kavram kargaşasının yaşandığını gördüm. Bu konuda son yarım saatte yaşananlara alternatif ikinci (daha gerçekçi, daha rasyonel) bir hikaye verilmekte ve gereken açıklamalar yapılmaktadır. Da arada birtakım ciddi kayıplar, mantık hataları vardır. Sanırım herkesin farklı mesaj algılaması da bunların etkisidir. Kişisel olarak : verilen hikayenin bir metaforlar silsilesi olduğunu ilk yarım saatten sonra aymıştım. 
   Nedir : herkesin idraki (gerçeği-inancı-algısı) kendinedir. Çürümüş ete ben yaklaşmam, çakal bayılır. Çiğ balıktan pek hazzetmem, Gollum'un ağzı sulanır. Gibi...

   Yalnız iki saati aşkın sürece, izlediğimiz şükela okyanus çekimlerinden ziyade Hindistan'daki gece ayini fakiri kendinden geçirmiştir. Bir de o düşünce tarzı (hayata yaklaşım), beynimi şımşıkırdak yapmıştır.  Hele ki bir de izlediğim günden sonra kazara tanıştığım bir o dünya insanı ile kanlı canlı bir tanışma yaşamam, uzun hoşça bir sohbet sohbetlemem bu deneyimin üstüne sade okkalı bir Türk kahvesi gibi gelmiştir. 
   Dünyanın bir çok yerinden çeşitli insanla karşılaştım, tanıştım, sohbet kazanları kaynattım. Hiç biri, huzura ermiş doğu insanı kadar beni kendine çekmedi. Milliyet önemli değil. Hintli olur, Çinli olur, İranlı olur, Malezyalı olur. On dakikalık girizgahtan sonra bir şekilde kendinizi yakın hissettiğinizi, düşüncelerinden olumlu ışınımlar yayıldığını duyumsarsınız.  Şaşırırsınız. 
   Görüldüğü üzre filmden iyice koptuk. Hemmen toparlanıyor ve hap bilgilerimizi veriyoruz.
   Çocuklarla seyredilebilesidir, 
   İkinciye izlenebilesidir (var mı böyle bir betimleme ?),
   Arşive katılasıdır.
   Derler ki : üç buutlu (eskiden böyle derlerdi, hatırlayanınız var mı ?) efektleri gözalıcıymış, ben iki boyutlu izledim. Yine de etkileyiciydi, naçizane fikrim = filmin efektlerinin aslında bir nevi aksesuar olduğu, asıl izlenmesi gerekenin verilen meşaz olduğu yönündedir (yamuluyorsam düzeltiniz). 
    Bütçeden ikibin doları bir kenara ayırır ayırmaz Hindistan'a koşma isteği vermektedir.
   Haydi iyi seyirler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder