6 Mayıs 2022 Cuma

"Ferdeste" Destelerin Sonuncusu.

   Ferhan Bey, 2021'in başında eski defterleri karıştırır ve 367 sayfalık Ferdeste'yi toparlar. Daha önceki destelere benzer büyük harf ve noktalama işareti olmadan şiir (şiir demeyelim de tam olarak sayıklama mı desek mesela!) dimağa dökülen kelimelerin içine dalar yine okur. Nedir: bu derleme biraz acele mi desek (geliyordur gelmekte olan) bir araya getirildiğinden daha önceki destelerin birbirine bağlı incileri gibi değildir. 
   Sağolsun Ferhan Bey konusundaki alarm sistemim Bestami Bey'den haberi alınca (İzmir ve Akçay'a bin selam!) ön siparişle aldık, zamanı gelince de oturduk başına. Yine çabucak bitti. Lineer bir akış yoktur bu kez. Kimi sayfada 1989'dayken hemen ardından 2003'e atlar, bir sonraki sayfada 2019'a zıplayıverirsiniz. Bu kez eksende tiyatro, Hüsam veyahut tiyatro yok, adeta herşey vardır. Azıcık siyaset, biraz sanat; hülâsa hepsinden biraz. 
   Destelerin en sevdiğimi değildir, olamaz ama görmezden gelinemez. Altını çizdiğim, kenarını büktüğüm yerler de pek azdır ama neticede Destelerin sonuncusudur. İşte bu da beni çok hüzünlendirmektedir.

unutmam gerek seni
yokluğun felakettir
hiçbir şeyi unutmam
unutmak marifettir
ben geçersem şaraba
artık bu yalnızlıktır
sakın beni arama
yalnızlık sensizliktir
S.136
yarın ölsem gam yememe ulaştım
yaşayacağımı yaşadım
çok şarkıcılara hayran oldum
geri kalan tekno müzik gürültü
size iyi sallantılar gençler
eski şarkıları dinliyorum
ihtiyarsın diyecekler
ihtiyar olduğumu biliyorum
kitap olmayı bekleyen 
daktiloyla yazılmış dosyalarım var
onları kitap eylemenin derdindeyim
yaşadığımdan mutluyum
muhalif bir tiyatro olarak
ortaoyuncular'ı kurdum
muhalifliğimi korudum
ortaoyuncular'ın benden sonra
bunu sürdüreceğini biliyorum
arkada değil gözüm
S.290
bıraktım beni kendi halime
nedir halin gör diye
boş yalnızlık misafir
gözlerimde fer diye
bundan sonra çok dikenli güldeste
S.367 (son sayfa!)

4 Mayıs 2022 Çarşamba

"Buried" Klostrofobikler Dikkat!


   Son zamanlarda yazmaya değer fazla sinema filmi izlemediğimden, film yazılarım seyreldi. Dün IMDB puanına bakarak başına oturduğum "Gömülü" ise üzerinde bir iki satır yazmaya değer. 
   90 dakikalık filmimizin başlangıcında çıkan yazılardan standart holivut işi olmayacağını anlamıştım. Hepi topu 2m.x90 cm. lik bir mekanda geçen (sanat yönetmenine fazla bir iş düşmemiş), özel efekt kullanılmayan, tek oyunculu, İspanyol yapımcılı bu pelikula izleyicinin dikkatini nasıl olup da 90 dakika düşürmemeyi vadediyordu? Rayınreynılds'ın (pek severim) henüz pek popüler olmadığı dönemlerde çekilen film, amerikan rüyasına atılan ciddi bir şamar (tokat değil!). Gerek protagonistin (ne işim olur protagonistle) esas oğlanın şirketi, gerekse devlet yetkililerinin sıradan bir vatandaşa olan yaklaşımları gerçeğe çok yakın. Bu yakınlıksa izleyiciye bazen pek acıklı gelebilir ama gerçek olan da bu. 
   Klostrofobik bir yapınız varsa izlemeyin, kimi zaman daralıyor insan. Hoş vakit geçirmelik bir kordela da değil. Ama iyi bir film.

3 Mayıs 2022 Salı

"Tanrı Denklemi" Fizikte Tanrı'yı Aramak.

 
   155 Sayfada teorik fizik Profesörü ve sicim teorisinin önde gelen isimlerinden Michio Kaku, fiziğin taa Aristoteles'ten bugüne kadar olan tarihini, belli başlı gelişmelerini, önemli fikir ayrılıklarını, tartışmaları, vardığı sonuçları, bu sonuçların bizim hayatımızdaki zahiri etkilerini, şu anki halini ve gelecekteki muhtemel olasılıklarını anlatıyor.
   Bay Kaku'nun dili pek akıcı, üslubu gayet anlaşılır. Fizik gibi (sert bilimlerin atasıdır (malumunuz ilk olarak hareket vardı (büyük patlamanın oluşu))) günümüz insanına oldukça yabancı bir bilimin böylesine anlaşılır (adeta bir hap gibi) biçimde verilmesi kolay değildir. Kaku, satırlarını daha kolay okunur kılmak adına kimi genelgeçer yanlışlara (galat-ı meşhur) da yer vermiş (yok efendim Newton'un düşen elmaları, başka gezegenlerde hayat olabilir dediği için yakılan Giordino Bruno falan. (yok öyle şey! inanmayan kitap karıştırsın)) Ancak bilimin genele ulaşması için sarfınazar edilebilir ihmallerdir bunlar. Önemli olan, düz okurun bilimin hayatımıza kattıkları ve muhtemel katacaklarına dair somut bir fikrinin oluşmasıdır. 
   Kitabımızın içeriğine gelecek olursak. Aristoteles, Newton, Einstein, Planck, Schwarzchild, Schrödinger, Bohr, Hawking, Suzuki-Veneziano (klasik, kütleçekimci, göreceli (genel ve özel) kuantum ve nihayet sicim teorileri) adları (ve bunun yanısıra birçok önemli isim de var) ekseninde fiziğin geçirdiği evreleri okuyor kâri. Bunların hayatımıza neler kattığı (uzay yolculuğundan, google maps'a; elektrikten, nükleer füzyona), ve gelecekte bizi nelerin beklediği (maalesef şu anda bir sıçramadan uzağız) konusunda pırıl pırıl aydınlanıyoruz. Kendi adıma ilk 90 sayfadan sonrasını kimi zaman tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Hayır bayan Kaku'nun sevgili oğlu Bilale anlatır gibi anlatmış (bu açıdan kendisine günümüzün Carl Sagan'ı diyebilir miyiz? Bence rahatlıkla deriz) ancak sicim teorisi öylesine soyut ki anlamak hakikaten çok zor. 
   Bu teorininin deneylenmesi imkansız ve çözümü yaklaşık olarak tüm evreni veriyor. Yalnız kitabın son bölümü teoloji ve fiziğin entegrasyonuna ayrılmış ki oldukça etkileyici. Ünlü katolik Thomas Aquinas'ın 13. yüzyılda Tanrı'nın varlığı için öne sürdüğü beş kanıtın (ki kitapta ikisi yok sayılmış (totolojik önermeler)) üçüne yönelik yorumlar ilginç. Şöyle ki : 
   1. Ontolojik kanıt : Doğası gereği Tanrı hayal edilebileek en mükemmel varlıktır. Öte yandan, var olmayan bir Tanrı hayal edilebilir. Ancak, Tanrı var olmasaydı, mükemmel olmazdı. Bu yüzden var olmalıdır. 19.Yüzyılda Immanuel Kant bunda bir kusur buldu: mükemmellik ve varoluş iki ayrı farklı kategoridir. Mükemmel olması, bir şeyin muhakkak var olması gerektiği anlamına gelmez.
   2. Teleolojik kanıt: Dört bir yanımızda çok karmaşık ve gelişmiş nesneler görüyoruz. Gakat, her bir tasarım nihayetinde bir tasarımcı gerektirir. İlk tasarımcı Tanrı'ydı. Bunun cevabını Charles Darwin evrim teorisinde verdi. Demek ki bunu da ekarte ettik.
   3. Kozmolojik kanıt. Nesneler itildikleri için hareket ederler. Yani, bir şey onları harekete geçirir. Peki, evreni harekete geçiren ilk hareket ettirici veya ilk neden nedir? Bu Tanrı olmalı. İşte bunun cevabı henüz yok. Büyük patlamanın ilk anlarına kadar çıkarımlarda bulunabiliyoruz ama ondan öncesi tahayyülümüzü aşıyor. Aristoteles'in Fizik'inde bahsettiği ilk devindirici Tanrı'dan başkası olamaz. (Ancak ilk devindiricinin benim tuvalet temizliğimi takip etmesi yahut ibadetin ayrıntılarını kontrol etmesi, evden çıkarken hangi ayağımı önce atmam gerektiğini söylemesi ve buna benzer saçma ayrıntıları takip etmesine inanmak zor) 
   Kaku, bir agnostik olduğunu ifade ediyor. Fizikte Tanrı'yı arayan biri için son derece beklenen bir frekans. Ama siz kendi gerçeklerinizi aramak için okumaya karar verdiyseniz "Tanrı Denklemi" bunun için doğru bir tercih olabilir. En azından fizikte nerelerde olduğumuzu bilirsiniz.

1 Mayıs 2022 Pazar

"Kıtlık" Çok Aza Sahip Olmanın Başka Anlamları. Okuyalım, okutalım!

 
   Kıtlık denince aklınıza ne geliyor? Boş tarlalar, küçülen porsiyonlar, uzayan kuyruklar, (bu konuda azıcık kitap karıştırmışlarımız varsa) Holodomor falan geliyorsa fena halde yanılıyorsunuz.
   Kendinizi sosyal açıdan soyutlanmış (ki salgın döneminde olmayacak şey değildir), diyetten ve açlıktan gözü kararmış, randevularını yetiştiremeyen ve elbette aysonunu zor getiren, acil ihtiyaçlar karşısında ekonomik olarak bunalan biri olarak görüyorsanız, işbu neşriyatta konu edilen tüm kıtlıklarla hemhal olmuşsunuz demektir.
   Biri Hindistan diğeri İsrail asıllı, ABD'li davranış psikolojisi konusunda çalışan iki profesörün; son derece güncel çalışmalara, istatistiklere dayandırdığı, kıtlık (çok aza sahip olmanın) olgusunun bizlere neler ettiğini açıklamaya çalışan bir kitap. Ama ne kitap! 
   Zaman yönetimi konusunda daraldığım zamanlar oldu, oluyor. Salgında pek bir sosyal izolasyondaydık. Hayatımın çeşitli dönemlerinde yoksulluk dediğimiz olguya şahit oldum. Bu bağlamda yoksulluğun beyni nasıl etkilediğini bilimsel olarak anlamak, örnekleriyle açıklanmasını okumak feci halde zihnimi açtı. 
   Şunlar bilimsel olarak kanıtlanmış: Yoksullar
  • rasyonel düşünme yeteneğini yitirmiştir
  • kötü ebeveynlerdir
  • bilgiyi işleme seviyeleri düşüktür
  • sağlıkları için almaları gereken ilaçları (bedava dahi olsa) almazlar
  • örnek vatandaşlar değillerdir
  • ve böyle devam eder gider.
   Bu döngünün dışında kalan herkes de bu genellemeler yüzünden yoksulu güzelce gömer. Yanlış yapıyoruzdur oysa!
   Bu olumsuz özellikleri kıtlığa maruz kalan (mali kıtlık değil. Zaman, kalori, sosyal olmak üzere her türlü kıtlığa!)  başka bireylerde görmek de pekala mümkündür. Tünelleme yapan insanın bant aralığı daralır (hah! şimdi de kitaptan deyimlerle ahkâm kesmekteyim). Burada kitapta yer alan çarpıcı istatistiklerden, örnek sosyal deneylerden falan da bahsetmek isterim ama sıkılırsınız. Son zamanlarda edebiyat dışı okuduğum kitaplardan en çok bunu okuduğuma seviniyorum. Şunu söylemeden de geçemeyeceğim: 244 sayfalık (uzunca dipnotları ve dizini var 48 s. kadar) bu kitap her şirket yöneticisi, erk sahibi, öğretmen, gaile derdi olmayan vatandaş tarafından okunmalı. Çoğu zaman yaşadıklarınıza benzer sayfalar okuyacak, düşünce sisteminizi değiştireceksiniz. Tübitak güzel bir iş yapmış, fiyatı da can yakmaz. Hiç durmayın edinin, pişman olursanız yazın (daha önce e-posta adresimi yazmıştım) kitap bedelini size göndereceğim.
Kitaptan aldığım çok sayıda not var. Hepsini burada yazmak imkansız ama bazılarını şöyle düşeyim:
  • Tercih etmek zorluk getirir. Bu yüzden çoğunlukla tercih etmemeyi seçeriz (dikkat!)
  • Zenginleri hoşgörmek kolaydır. Aynı davranış kalıbında olan iki kişiden varsıl olanı daha çok takdir edilir.
  • Dikkatin çok fazla ya da çok az olması performansı kötü etkiler. (her konuda, fiziksel yarışmalardan, sosyal etkinliklere kadar)