30 Eylül 2022 Cuma

"Reprise" Arkadaşlık, Yazma Tutkusu, İlişkiler ve Hayata dair.

 
   Yoahimtrier'e otör (evet efendim otör, yoksa auteur yazmayı biz de biliyoruz!) yönetmen diyebilir miyiz? Evet diyebiliriz. Nedir: kendisinin son filmini (Bkz. burada) izlediğimde sinematografisine göz atmaya karar verdim. En iddialı işi olan 2006 yapımı röprizde son filmindeki anlatımın çok benzeri vardı. Eminim kendisinin başka işlerini izlesem, fularımı kuşanıp "hımm bu bizim yoahimin filmine benziyor" şeklinde ahkâmlar kesebileceğimi sanıyorum. Malumunuz otör yönetmen de, kendine ait anlatımı olan yönetmenlere verilen bir payedir. (Örn.Vesendırsın, Fransuatrufo vb.)
   Neyse filmimize gelelim. Düz sinefile gelmez (ne vereyim abime? Bullet Train izlesin onlar (hoş o da eğlencelidir)). Edebiyatla, ilişkilerle, arkadaşlıkla, aşkla, psikozla, yazma tutkusuyla rabıtanız varsa tadından yenmez. 
   Reprise frenkçede tekrar anlamına geliyor. Filmimizi dikkatli izleyenler bunun ne anlama geldiğini şıpınişi anlayacak ve pek hoşlarına gidecektir. Bu kez (yine iyi sinefilin ancak anlayabileceği üzere) iyi bir sonla bitirmiş Bayan Trier'in sevgili oğlu. Ama bu demek değildir ki filmimiz normal bir iş gibi başlıyor, seriliyor, düğümleniyor ve çözülüyor. Yok öyle! Hayatın kendisi gibi bir akışla izliyoruz olan biteni. Son tahlilde diyor ki: "zamana bırakın, zaman her şeyi halleder!". Fena motto değil. Bir kere daha izlenir.

21 Eylül 2022 Çarşamba

"Mutlu Yaşam Üzerine&Yaşamın Kısalığı Üzerine" Seneca'dan İnciler.

    Roma Stoacılığının önemli ismi Seneca'dan (ömrünün sonlarına doğru yazdığı ve pek kendine özgü) mutluluk ve yaşam üzerine iki metin. Hepi topu 75 sayfa ama iki aydır okuyorum. Stoacıların kendilerine özgü (fazla felsefi olmamasına karşın, hiç durdurak vermemecesine peşisıra önerileri, öğütleri sıralamaları) üslubunda yazılmış ve Sokrates stoacılığının daha yumuşatılmış bir versiyonu olarak farklılaşıyor. 
   Mutluluk için haz peşinde koşmaktan kaçınıp, kendimizi felsefe ile tanımayı, yaşam için ise boşluklar yaratıp o boşlukları ihtiyacımız olan şeylerle doldurmayı, anı yaşamayı öğütlüyor Seneca. Tabii böyle yazmak Karamazov Kardeşler'i özetlerken sadece "olay Rusya'da geçiyor" demek gibi olacak (Woody Allen'a selam olsun!). Seneca biraz varsıl bir insan ama savunduğu felsefe dünya malının peşine düşme diyor. İlk metinde Seneca sıklıkla "yahu zenginim ama bir sor neden zenginim? Bunun bana ne faydası var" şeklinde açıklamalar yapıyor (ört ki ölem!). 
   Derinlere yuvarlanmam nedeniyle okumaya hallendiğim stoik metinlerin sondan ikincisini de böylece bitirmiş oluyorum. Epiktetos'un "Enkheiridion"unu da hakketiğimde, bir süre felsefi metinlere ara verip kurguya yöneleceğim. İtiraf etmeliyim ki bunun gibi stoik satırlar kimi zamanlarda cankurtarıcı oluyor. Ara ara bakmakta fayda var. Ancak durup dururken okunursa pek işe yaramayabilir. Bir nevi ecza kutusunda duran Reflor gibi. Orada faydasızca durup dururken diyare olduğunuzda aniden hayatın ışığı gibi gelir adama (bu gereksiz metafor da hep anasonlu, içine su katılınca beyazlayan sıvının işi). 

19 Eylül 2022 Pazartesi

"Hayat" Kuantum Psikanaliz.

 Engin Hoca 181 sayfalık "Hayat"ı 2002'de henüz kuantum fiziği günümüzdeki kadar popüler olmadan önce yazmış. Malumunuz: atomaltı fizikte parçacıkları tanımlamak mümkün değildir. Bunların teorik mevcudiyetini mümkün kılan, aralarındaki ilişkidir. Bunun psikanalize yansıtılması ise hayli ilginç. Birey olarak fazla bir değerimiz yoktur demeye getiriyor Engin Hoca, bizleri tanımlayan başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerdir. Tartışılır. Ama farklı bir bakış açısı. Sadece bu değil; Gazzali'den Zohar'a Feynman'dan Ursula K.Le Guin'e İdris Han'dan Karl Gustav Jung'a savını destekler yönde alıntılar da var. Katılırsınız katılmazsınız ancak bölüm aralarında geçen kimi tespitler oldukça çarpıcı (mahdut miktarda alıntı fotoğrafın altında var).
   İlk bölümün başlangıcı Konfüçyüs'ün "En zor şey, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa" deyişiyle açılıyor ve kapanış sayfasında beni oldukça etkileyen bir cümle var. "Bana göre, hayat bir dizi rastlantı ve bizim o rastlantılarda birlikte nasıl varolduğumuz ya da olmadığımız. Önce günaydın, sonra biraz haz, biraz acı, biraz aşk, biraz hayal kırıklığı, biraz sıcaklık, biraz yalnızlık, biraz boyun eğme, biraz başkaldırı ve ardından iyi geceler. Düş gücü ve tutkuları engellenmişler için hayat, çocukken oynadığımız oyunların büyüyünce izin verilmeyen oyunsuzluğu. Bence hayat, burada saydıklarımla ve saymadıklarımla, tartışılması gerekmeyecek kadar sıradan ve yalın. İnsanlık tarihi boyunca onu karmaşık bir hale getirme yönünde öyle ustalaşmışık ki bazılarımız bununla ilgili bir şeyler söyleme ihtiyacını duyuyoruz; hayatın kendisinden çok, onu çözülmesi zor bir yumağa nasıl dönüştürdüğümüzü anlatabilme umuduyla." Bendeniz okurken katılmadığım yerler olsa da haz aldım. Elbette siz bilirsiniz. 

"Korkmadığımız ve savunmada olmadığımız zamanlarda güzelleşiyor ve daha anlamlı bir hal alıyoruz, üzerimizdeki örtünün yükü hafiflediğinden. Ama çoğu zaman, acımasız çalşma koşullarının, klişeleşmiş sosyal ayinlerin ve yakın ilişkilerimizdeki abartılı beklentilerin ortasında savrulup, şartlanmalarımız doğrultusunda kendimizi dış dünyaya endeskleyiveriyoruz. Bir başka deyişle, yaşantılarımızın başlangıcının bizden değil çevremizden kaynaklanmasını beklercesine kendimizi dış etkenlere bırakıverme eğilimindeyiz, zedelenme ya da anlaşılamama korkularımızdan ötürü risk almaktan kaçınarak." S.166)
"İnsan ya da aslında doğadaki her varlık sürekli olarak bir dengeye ulaşma çabası içinde. Ancak eğer ulaşılan bir denge durumu fazla uzun sürerse bu yeniden dengesizliğe dönüşebiliyor ve yaşanmakta olan "durum"u yeniden "sürece" dönüştürme ihtiyacı beliriyor. Bu ihtiyacı fark edemeyenlerin hayatı yavaş yavaş kurumaya başlıyor, çoğu zaman yetişkinliğe ulaşmakta olan çocuklarına karşı bağımlılık geliştirerek." (S.86)

5 Eylül 2022 Pazartesi

"Parfümün Dansı" Sekizinci Sortide Sıkılabilirsiniz!

   Seattle, New Orleans, Paris ve (Alobar ve Kudra'nın rotaları girift o yüzden belirli bir yer yazmak zor) çeşitli coğrafyalarda; çift zamanlı ilerleyen, Bay Robbins'in kitaplarının arasında en sardıran kurguya sahip kitaptır. 
   İlk okuduğumda ilkgençlik yıllarımdı. Henüz ikinci ya da üçüncü baskısını yapmıştı. Bir solukta bitirdim ve okuduğumda aklımdan çıkmayan şey bugün de gülümsetti (Alobar harman olduğunda Kudra'nın terliğini büküp ucunu yakarak tüttüre tüttüre içer!). O günden bugüne çok kereler okudum (hesabıma göre bu sekizinci, çünkü aldığım sekizinci kitaptır (eşe dosta hediye ettim çok kereler (sevaptır (bu 45. baskı)))). Yaşadığım ilginç günlerde zihnimi hafifletmek için yine baktım kitaplığıma yine bulamadım. Mecbur aldık sekizinciye, yavaş okuyacağım diye diye üç günde bitti. Nedir: birçok yeri hatırladığımdan olacak eski aldığım hazzı alamadım. Bir de bu kez Bay Robbins'in ana fikir olarak verdiği fikirleri fazla içselleştiremedim sanırım. 
   Evet yazarımızın spiritüalizm, içsel zenginleşme, bilinç yükseltme, budizm ve daha nice öğretiye yakın durduğunu biliyorum ama evrenin alışkanlıklarının değiştirilebilmesi uğruna ölüme karşı durmak, zamanı durdurmak fazla makul gelmiyor frontal loblarıma. Yine de ne budizme ne hedonizme yaranan kendi başına bir felsefeyi oturtmak da kolay iş değildir. Tom Amcanın kitapları hep okunur, hep ruha letafet verir.

4 Eylül 2022 Pazar

"Aşk ve Şehvet Üzerine - Cinslerin Duygusal Farklılıkları" Seksist Psikanaliz.

   Aşk konusunda okumalara sardım. Platon'dan, İbn-i Sina'ya, Schopenhauer'dan Montaigne'e, Freud'dan Lacan'a, Geçtan'dan Güleç ve Hasanoğlu'na varıncaya dek okudum, okudum. 
   Sonra da bu aşk denilen menfur ve müthiş olgunun nedenselliği konusunda psikologlar ve psikiatristlerin yaptığı birtakım ortak saikler&tespitleri inceledim. Gördüm ki: günümüzdeki tanımlar ne Schopenhauer'ın "yaşam istenci" ne de Freud'un "haz ilkesi"ni içeriyor (eskidi bunlar zaar (zaar!)). Buna mukabil konuştuğum her profesyonelde bir "ego ideali" tanımı dikkatimi çekti. Bunun da kökenine inince Freud'un halefi Theodor Reik'e vardı yollar. Freud'un en iyi öğrencisi ve sonrasında meslektaşı bu zat, nazizmden kaçıp yeni dünyaya varınca tıp kökenli olmadığı için eziklenmiş önceleri. Ancak sonrasında başta Lacan olmak üzere Reik'ten fazlaca etkilenmiş önemli isimler ve ABD'de yakın dönemde psikanalizdeki gelişmelerde çok etkin olmuş. 1957'de yazdığı "Aşk ve Şehvet Üzerine (Cinslerin Duygusal Farklılıkları)" adlı kitap memleketimizde iki cilt olarak basılmış. Her nedense birinci cilt hiç bir yerde (Nadir Kitap bulunan yerlerde dahi) yok. Bulamadım. Çaresiz aldık ikinci cilti ortadan başladık. 
   Şu ahir ömrümde bu kadar seksist bir metin okumamıştım. Günümüzde yapılan aşk tanımlamasını içeren kısacık III.Bölümden (kitabın ilk 33 sayfası) sonrası cinslerin duygusal farklılıklarına ayrılmış (kitap 296 sayfa). Sıkça yapılan psikanaliz seanslarından örnekler verilen başlıklarda kadına yönelik müthiş bir negatif ayrımcılık fışkırıyor sayfalardan. Feminist bir insan değilim ama yazılanların çoğuna katılmıyorum (şükür birazcık akl-ı selim kaldı). Üstelik yazar bu bölümün başında yaptığı küçük bir girizgahta okuttuğu metin hakkında; görüşlerine değer verdiği bir kadın meslektaşının "Hakkımızdaki (kadınlar) izlenimlerinizden çoğu doğru. Hiçbir erkek bu kitabı okumamalı" dediğini yazıyor. Kadınların ne sinsiliği kalıyor ne yalancılığı, ne çaresizliği. Gömdükçe gömmüş Reik Efendi! İlk okumanın verdiği acemilik mi dedim ama sonra notlar aldığım, çizdiğim yerleri bir kez daha geçtim. Yok arkadaş (dönemin ruhu mu bunu yapan bilmem ama) bildiğin maço psikanaliz bu! 
   Her insan başka bir dünya, herkesin hikayesi eşsiz. Bunları standarta oturtmak da pek mümkün değil. O yüzden bu konuda yazılanları okumak ufkunuzu açabilir ama hayatınızda biraz boşluk verip kendinizi analiz etmeniz en iyisi olacaktır. Bilge filozofumuz Cem Yılmaz'ın dediği gibi "herşey içimizde". 

3 Eylül 2022 Cumartesi

"Kendime Düşünceler" Başucu Kitabı Olur.

    Dört ay önce yaşadığım bir hayat krizi ile Stoik düşünceye meylettim. Ne yalan söyleyeyim; ilk okuduğum kitap pek faydalıydı (amerikan usulü hap şeklinde felsefe!). Sonra bu kitaba ilham veren başlıca eserleri kıraata başladım. Nedir: bunlar başından başlayayım sonuna kadar okuyayım türü metinler değildir. Şöyle benzetelim: beş dakikada sigarayı tüketip bitirmek gibi değil eski usulde sarılmış tömbeki tütünüyle kadim model nargileyi uzun süre tüttürmek gibidir (bir saati aşar çoğu zaman). Nefesi fazla sık çekmemek (nefes sıcak ve harlı gelir) ama közü geçecek kadar da ihmal etmemek gerektir (sık sık "seri köz getir" diyen tayfadan olmamak istiyorsanız (bunlar bilmez nargileyi. moda olduğu için içerler (ömürlerinde Tophane'ye (o kadim kahve) ya da Çorlulu Ali Paşa Medresesine ayak basmamışlardır))). Hülasa özen ve zaman gerektirir stoik okumalar. Bunun için (uzun olmasalar da) bitirmesi zaman alır.
   Marcus Aurelius. Stoacı filozofların en kudretlisi. Henüz 18 yaşındaymış erki eline aldığında, 59 yaşında ölünceye kadar da Roma İmparatoru olarak yaşamış. Filozof İmparator diyorlar. Hakkaniyetli ve hoşgörülüymüş. 
   Stoacıların amacı mutsuzluktan kaçmak, dinginliği ve neşeyi yakalamak. Hal böyleyken işbu metni Aurelius'un savaş seferlerinde yazması oldukça garip gelebilir okura. Gelmesin! Her ne kadar amaç sükunet olsa da stoacılar görevden asla kaçmıyor. Görev, sefere çıkmaksa bunu da hallediyorlar.
   Kitabımız 133 sayfa olmasına karşın yukarıda belirttiğim sebeplerden, bir ayı aşkın zamandır başucumda duruyor. İlk sayfadan itibaren Aurelius'un tavsiyeleri var. Herhangi bir mantıksal akış olmadan 133 sayfa biteviye öğüt. Bunları aklınızda tutmak ve hayatınıza uygulamanız imkansız elbette. Ancak şöyle bir şey var ki yazmadan edemeyeceğim: Herhangi bir yerinden başlıyorsunuz, bazı yerlerin altını üstünü çiziyor, derkenarına notlar alıyorsunuz. Bir iki sayfa sonra bir akış oluşuyor ve garip bir ruh haline giriyorsunuz (Tibet'in monoton dua metinleriyle girilen akış gibi), içinize garip bir huzur doluyor, okuduklarınızın sabit diske kaydedilmediğini biliyorsunuz ama nedense hoşunuza gidiyor. Ertesi gün kaldığınız yerin 15 sayfa öncesinden başlıyor, aynı döngüyü yine yaşıyorsunuz. Böyle böyle bugüne kadar başucumda kaldı. Sonuncu sayfaya geldim ama yine başucumda kalmaya devam edecek. Birkaç ay sonra önce çizdiğim yerleri, sonra da tümünü yeniden okuyacağım. 
   İlginç zamanlar yaşayan kâriler ıskalamasın.