26 Nisan 2024 Cuma

"Petro Kıyamet" Bunlar İyi Günlerimiz!

   Antonio Turiel (yazarımız) teorik fizikçi ama farklı disiplinlerde de akademik titrleri var. Yaşadığımız günlerle ilgili kimi tespitlerini sıralamış. Bilim insanı olmanın getirdiği üslup; yazdıklarını somut birtakım verilere oturtmaktır. O da aynen öyle yapmış. Sonuç: bunlar daha iyi günlerimiz, 2025'den itibaren (neredeyse gelmek üzeredir o da) çok radikal birtakım değişiklikler yaşayacağız. 
   Günümüzde var olan ekonomik sistem, mevcudiyetini enerji ile sürdürebilmektedir. Kullandığınız elektrik, su, ısınma, ulaşım; enerji ile var olabilir ama bunlar sadece aşikare gördüğümüz etkenlerdir. Masanıza koyduğunuz yiyecek, sırtınıza geçirdiğiniz kıyafetin de en büyük maliyet kalemi enerjidir. Günümüzde kullandığımız enerjinin yarısından çoğu petrolden elde ediliyor ve 2025'de çıkarılan petrolün %40'ı bitmiş olacak. Böyle diyeyim de anlayın. Nükleer enerji %4, yenilenebilir enerji ise ancak %2'sini karşılıyor kullandığımız enerjinin. Peki başka bir enerji türü bulunamaz mı? Keşke!
   Yazarımız, fakirle aynı düşüncede: sınırları kısıtlı bir dünyada devamlı büyümeye odaklı bir ekonomik model sürdürülemez (evet bu kapitalizmdir). Yazarımız herhangi bir "ist"e bağlı değil. Komünizmin de, sosyalizmin de, Budizm'in de (sonuncusu şaka!) sürdürülebilir olduğunu düşünmüyor. Hikmet yumurtlayan biri de olmadığından bunun yerine neyi koyabileceğimizi bilmiyor ama şundan emin ki: bu sistem yok olmaya mahkum. 
   Gerçi bunu yapan ilk kişi de değil. Teorisini inceleyen yakınları; Adam Smith'e "Üstat, oluşturduğunuz bu model, uzun vadede sürdürülebilir değil" dediğinde hazretin "uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız" dediği rivayet olunur.
   134 sayfalık kitabımız, çok akademik olmayan (yani kolayca okunan) bir üslupla yazılmış. Başvurulan kaynaklar, dipnotlar sağlam (bazılarını deli gibi kontrol ettim). Ankara-İstanbul tren yolculuğunda başlanır ve bitirilebilir.
   Bilimsel verilerek dayanarak üstelik de çok yakın bir tarihte mevcut ekonomik düzenin değişeceğini işaret eden bu kitap okumaya değer. Ben olsam, iktisat fakültelerinin hazırlık sınıfında mecburi yapardım. Ufkunuzu açar, içinizi açmaz. Farkındalığınız artar, mutluluğunuz azalır. Karar sizin!

"Süper İyi Günler" Rasyonelin Gözünden Hâl-i Pür Melâlimiz.

   Kristofır bir cinayeti çözmeye hallenir. 15 yaşındadır, olaylar gelişir.
   Her şey bu kadar basit değil. Anlatması zor, okuması kolay romandır (novella diyebiliriz kolayca sadece 229 sayfa, üstelik bir sürü resim var). Birinci kişi ağzından aktarılmış ve sayfalar ilerledikçe kendinizi Kristofırın yerine koyabiliyorsunuz (inanın bu hiç kolay bir şey değil). Şöyle bir ipucu verebilirim (başım da ağrımaz): Kristofır okulun özel bir sınıfına gidiyor ve arkadaşlarından bazıları mesela durmadan başını duvara vuruyor. 
   Zehir hafiyemizin duygusal bölümü kadük. Aşırı rasyonel. İlginç bir bakış açısıyla kimi zaman evrenin genişlemesini, kimi zaman ışığın yayılma prensiplerini öğreniyor ama tuvaleti daha önce başkası kullandığından altına işemekte bir beis görmemenin nasıl olur da aynı kişide olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. 
   Kolayca okunan kitabımız hem temel fizik, kimya, mantık bilgilendirmesi yapıyor ama bence en önemlisi dünyaya farklı (evet, belki uzun süreli değil ama yine de farklı) bir açıdan bakmanızı sağlıyor. Bu da bir kitap için az şey değildir.
   Ben sevdim, size de öneririm.

"Hey Gidi İstanbul" Nostaljinin Dibi.

   Küçükken eve Tercüman alınırdı (geçen yüzyılda doğanlar bunun o dönemin çoksatan bir gazetesi olduğunu şıpınişi anlayacaklardır). Futboldan hazzetmememe karşın Bay Çupinin yazılarını severek okurdum. Pırasa tarifinden girer, boğazdaki erguvanlardan çıkar ve bunları bir şekilde haftanın popüler futbol maçları ile bağlardı.
   İş Bankası Yayınları güzel bir iş yapmış. Ustanın (benimle aynı orijinlere sahip olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım (arnavut derler ama kosovadır aslında)) İstanbul'a dair yazdıklarını derlemiş, toplamış. 
   Efendim kısa bir girizgâh farzdır. Fakir doğma büyüme İstanbulludur (89'dan sonra uzun aralıklarla ayrılmıştır ama 22 yıl bir şehrin kültürünü almak için yeterlidir sanırım). Suriçinde başlayan (Beyceğiz Fırın Sokak) hikâyem başka semtlerde sürdü. Sonra hayat başka yerlerde yaşamaya zorlayınca mecburen uzak kaldı. Ama hep gitti, sık sık uğradı. Bu meyânda fark etti ki: metro istasyonlarında durakların sadece ilk ikisini biliyor sonraki onlarca durak ona yabancı. İstanbul büyümüş ama bir pankreas tümörü gibi. Benim çocukluğumda 2 milyon olan nüfus, Çupi'nin gençliğinde 400 binmiş. O kültürün son dönemlerine yetiştim. Şehre göçün ilk evreleriydi, Magirus dolmuşlar yeni çıkmış, arabesk denen bir tür müzik zuhur etmişti. Sokakta hala tepsi yoğurdu satılıyor, baharda hallaçlar ellerinde lobutlar, sırtlarında yaylarıyla geziyorlardı. Şimdi geçmiş güzellemesi yapmaya kalksam, sayfalarca yazmam mümkün olduğundan hemencecik kesiyorum.
   Çupi 2-3 sayfalık bölümlerde eski İstanbul'un hoş bir fotografisini çekmiş. Bu arada şehrin bu kadar büyümesine kalabalıklaşmasına bol bol çemkiriyor. Üstad iyi ki 2001 yılında sırlanmış. 2002'den sonra olanları görse zaten dik olan saçları (arnavutların çoğunda görülür) elektrik çarpmış gibi olurdu. 
   Bölümler sadece İstanbul'la ilgili değil, gazeteciliğe de ilişkin önemli tarihsel bilgilerle, dedikodularla dolu. Nedir: sadece yaşı bana yakın ve İstanbul'u ucundan kıyısından tatmış olan okurlara haz verir. Çok satar olmamasına karşın iki farklı yayınevinden üç baskı yapmış olması hayret vericidir. Ben çok severek okudum. Sizi bilemem!