24 Eylül 2023 Pazar

Ali Lidar'ın "Tesirsiz Parçalar"ı.

   Eski kitaplıkları kurcalamaya devam.
   Bu kez bahtıma tesirsiz parçalar çıktı. Yine yazarın yaşadıklarından kesitler. 230 sayfa, dört sayfayı geçmeyen yaşananlardan billurlanan satırlar. Çok içime dokunan sayfalar da oldu, hızlı okuma ile geçtiklerim de. 
   Yazarın bu kadar sayfa içinden birbuçuk sayfacık alıntı yapmama kızmayacağını ümit ederek "Yavaş Yavaş" başlıklı yazıyı aşağıya alıntılıyorum. 

"Aniden olup biten şeylerle başa çıkmak sanıldığından daha kolay aslında... Hiç istemediğin, hazır olmadığın, hatta asla kabul edemeyeceğini düşündüğün herhangi bir durumla birdenbire karşılaşınca dengen bozuluyor haliyle... Ama bir süre sonra direnç göstermeye başlıyorsun. Eğer ne olursa olsun kabul edemeyeceğin bir şeyse başına gelen ve direnecek gücün yoksa bile kabullenmemek, delirmek, hatta kendini öldürmek gibi seçeneklerin her zaman var. Ve reddetmek, delirmek ya da ölüm, kaybederken kazanmak anlamına bile gelebilir belki... Hiçbir durumda mağlup olmazsın. Ya üstesinden gelirsin başına gelen şeyin ya da çekip gider, reddeder, farklı bir bilinç durumuna bürünürsün (farklı bilinç durumu demek, delilik demekten daha sevimli mi ne?). Ama o şey birdenbire ortaya çıkmadıysa, aniden üstüne atılmadıysa, yavaş yavaş sızdıysa hayatına hatta neredeyse tatlılıkla sokulduysa farkettiğin an reddetmek ya da delirmek ya da ölmek için çok geçtir artık. Reddedemezsin, çünkü varoluşun dahil her şeyini onunla tanımlamışsındır farkında olmadan. Deliremezsin; deliren bir deli aslında akıllanmış olur ve böyle bir iyiliği hakedecek kadar iyi şeyler yapmadığın kesin. Ve ölemezsin, çünkü içine sızdığı her şeye korkaklık afyonu bütün hücrelerine işlemiştir. Çaresizce kabullenmekten başka seçeneğin kalmaz. Mağlup olmuşundur. Başka türlü bir oyun başlar artık ve kendi hayatını tatsız bir film gibi izlersin.

   Oysa bütün istediğin kıpırtısız bir hayattı. Sakin, dingin, hareketsiz... Mutlu olmaktan çoktan vazgeçmiştin, istediğin tek şey huzurdu. Huzurun yolu da mutlak eylemsizlikten geçiyordu. Ama ne zaman, ne eşya, ne de o izin verdi buna. Her şeyin tabii olduğu değişim yasalarından hayatını kurtaramadın. Alışkanlıklarını korumak pahasına direndiğini zannettiğin değişim yavaş yavaş sana ve eşyaya, gününü ve gücünü gösterdi. Ne büyük ideallerin vardı, ne kahramanlık hayallerin... Basit bir hayat, basit insanlar, zamanın ağır aktığı Foça gibi bir yer ve ölürken bile kimsenin düzenini bozmayacak kadar fark edilmeyecek bir yaşam... Kurduğun hayallerin bile tek bir ortak noktası vardı. Basit, sıradan, sakin bir hayat... Buna benzer bir şey kurduğunu zannetmiştin bir süre ama her sıradan insanın başına gelen senin de başına geldi. Kendi ellerinle kurduğun düzen başka eller tarafından yıkıldı. Birdenbire olsaydı bu, bir yolunu bulur başederdin; baktın olmadı kaçar giderdin. Ama yavaş yavaş oldu her şey... Usulca sokulurken hayatına, öyle güzel becerdi ki kendisini yadırgatmamayı; masanın üzerindeki biblonun yerini değiştirmek için bile aylarca doğru anı bekleyen sen, hiçbir tuhaflık sezmeden yavaş yavaş aldın onu hayatına. Her gün bir adım attı. Sezmişti belki sendeki ürkekliği, hiç gürültü yapmadı. Öyle bir an geldi ki sonra, sanki o zamanın başlangıcından beri seninleydi. Ruhun bedene girmeden önce onunla beraberdi sanki, öyle hissetmeye başlamıştın. Alışkanlıklarının bozulmasına izin vermeyecekmiş gibi davranıyordu, kanda yavaş yavaş yayılan morfin gibi dağıldı tüm hücrelerine. Ve her şeyin farkına vardığında artık çok geçti. Birdenbire olsaydı keşke... Keşke aniden karşına çıksaydı. Reddedebilir, kaçabilir, yokmuş gibi davranabilirdin o zaman belki. Olmadı. Yavaş yavaş girdi hayatına, ve sen durumu fark ettiğinde hayatın artık sana ait değildi..."

20 Eylül 2023 Çarşamba

"Z Raporu" Ali Lidar'ın Hayatı.

  Yeni yerleştiğim evin kitap raflarından birinde rastladım. Herhangi bir kategoriye sokulması bana göre çok zor. İki sayfalık aforizmalar mı, otobiyografi mi, deneme mi bilemediğim metinler. 155 sayfa, bir iki sayfalık satırlar. Neyse ne! Başladıktan bir gün sonra bitiyor, öyle akıcı.

   Yazarımız Eskişehirli bir felsefe öğretmeni, biraz ağzı bozuk, düzenle arası yok (hem memur olup hem de düzenle arası açık olmak konusunda benzeşmişiz). Şiir kitapları da varmış, alıp okuyacağız mecburen. En sondaki "Dağılın" yazısı pek içime oturdu. Böyle birçok yazı da var ince yerlerden gören. 

   Tek kaygım: bunların hepsi kendi yaşadıklarından cımbızlanmış. Malzeme bitince şiire dönülecek yine (ki ben pek zayıfım o konuda (çalışıyorum ama zor oluyor)). Anladığım kadarıyla kendine ait bir okur kitlesi de var. Geç keşfetmek, bilmemekten iyidir diyor ve başka kitaplarını edinmeye bakıyorum. 


"Ağaçkakan" Bildiğiniz Tom Robbins.

  Prenses Leigh-Cheri'nin yolu (Güney Amerika'nın sürgündeki kraliyet üyelerindendir ve gerçek bir prensestir kendileri), kanun kaçağı Bernard ile kesişir, aşka düşerler, olaylar gelişir.
   Bildiğiniz Tom Robbins romanıdır. Alaycı, uçarı, bilge ve erotik. Kimi zamanlar üslup biçemin önüne geçse de keyifle kıraatı her halûkarda mümkün kılar. Hazretin kitaplarını okuma rehberi başlıklı bir yazım dahi olduğundan (merak eden buraya tıklayabilir) detaya girmenin bir faydası yoktur ama burada aşkın, tensel yakınlığın, aşkı korumanın yollarının pek şetaretli sayfaları vardır (beyaz midillliler ve aştıkları çitler aşkına). Bir küçük alıntı ile Bay Robbins gücenmeyecektir herhalde. Buyrunuz aşağıda. Bu arada öneriyorum tabii, her daim ruha letafet verir Tom Robbins okumak.
"Yarım kaldığımızda bizi tamamlayacak birini ararız daima. Birkaç yıllık ya da birkaç aylık bir ilişkiden sonra ihtiyacımızın hala giderilmediğini görünce beraber olduğumuz kişileri suçlar, daha ümit vaat eden biriyle arkadaşlık kurarız. Bu hep böyle sürebilir (dizisel poligami), ta ki - bu arada bir partner yaşamımıza hoş boyutlar katabilse de- her birimizin kendi tamamlanmamızdan sorumlu olduğumuzu kabullenene dek. Bunu bize başka kimse sunamaz ve aksine inanmak, kendimizi tehlikeli bir şekilde aldatmak, girdiğimiz her ilişkiyi nihai başarısızlığa programlamaktır" Nasıl çarpıcı değil mi? Theodore Reik'in benlik ideali kavramını bir güzel açıklamış üstat. 

11 Eylül 2023 Pazartesi

"Amador" Sahici Film.

   Marcela, İspanya'da Peru'lu bir göçmen. Hayatı zor. Kocası çöpten çiçek topluyor, toparlıyor satıyor (varmış böyle bir iş). Çiçekleri koydukları buzdolabının yanına bir ikinciyi alınca, paraya ihtiyaç oluyor. Marcela, Amador (Los Lunes Al Sol'daki Amador (filmdeki adıyla müsemma)) adındaki bakıma muhtaç bir yaşlının bakımını üstleniyor. Amador, yatağa bağımlı ama Marcela'nın içine dokunan bir şeyleri var. Neyse olaylar gelişir.
   Uzun zamandır bu kadar sahici bir film izlememiştim. En son iskandinav filmi bile "evet karşim, bu filmdeki gibi tipler var." hissi veriyordu ama bu kadar sahici değildi. Süresi biraz uzun (1s52d), ortalarda sarkar gibi oluyor ama sonlarda toparlıyor ve mükemmel bir final içeriyor. Benim çok hoşuma gitti.
Marcela'nın kocasında Amador'dan izler bulmaya çalışması, en sonunda buzdolabının susuşu ve en son sahne (zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz ne var ki Yorik!) Bu arada başrol oyuncusu bombastik bir oyuncudur.
Bir insanın öldükten sonra bile kimi insanlara yararlı olması (defnedilmemesi halinde bile!).
Daha neler neler...

"Ütopya Edebiyatı" Sadece Akademisyenlere.

   Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi'nden İş Bankası'nın yayımladığı ciddi bir neşriyattır. 
   Efendim, takdir edersiniz ki ütopya edebiyatta büyük bir alan. Thomas More, çok bilinen konuşmasında ilk defa bu kelimeyi kullansa da; türün çok daha önce verilmiş örnekleri var. Günümüzde distopyalar daha sık görülse de ütopyalar da az değildir hani. Bunları okuması çoğu zaman keyiflidir. Fakirin kalem oynattığı bilimkurguyla da çok güzel bir kurufasulye&pilav bağlantısı vardır. 
   Cambridge Edebiyat Araştırmaları, bu konuda yetkin isimleri toplamış, kağıtlar yazdırmış. Ortaya da 11 görüşü cem eden bu hacimli (401 S. büyük boy, küçük punto) kitap çıkmış. Fakir, en çok Peter Fitting'in "Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu" makalesini didikledi. Bir de en son bölümde, kendi de bir bilimkurgu yazarı olan Brian Stableford'un "Ekoloji ve Distopya" yazısının altı üstü çizildi. 
   Nedir: okuru eser ilgilendiriyor günümüzde, eser hakkında yazılanlara fazla bir ilgi yok. Eğer akademik bir ilginiz yoksa muhtemelen bunu pas geçeceksiniz ancak okuduğunuz en pespaye aşk romanının bile aslında bir ütopya olduğunu düşünürseniz, belki de bu tür hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanın bir zararı yoktur. Yani siz bilirsiniz.