6 Şubat 2023 Pazartesi

"Decision to Leave" Park Chan-wook'un Cinai Aşk Tarifi.

   2003'te Oldboy'la beni benden almıştı yönetmen beyimiz. Arşivimde duruyor ama pek izlemiyorum, hassas kalpler için pek serttir. 2022'de bu işi çektiğinde "nasıl etsem de izlesem?" diye küşümlendim. Sinemalara gelmesine daha var. Malum ortamlara düşünce hemen izledim.
   Açılış bildiğiniz polisiye. Çözülemeyen davalar, meçhul cinayetler. Derken eksen daha başka yerlere kayıyor ve "aşk herşeyi affeder mi?" diye çığıran (nedense sayın ferahın o şarkıyı "çığırdığını" düşünüyorum) sayın ferah düşüyor insanın aklına. Holivut sinemasına alışkınsanız akışı takip etmeniz külfetli. Flashbackler (ne işim olur fleşbekle?) Geriye dönüşler, canlandırmalar (bu canlandırmaların içinde anlatılanın olması) ve atlamalı kurgu; frontal lobları iyice ısıtır. Çok ince görülen yerler, çok fazla veri girişi var (ikinciye izlenir yani). Yönetmenimiz: aile, sadakat, aşk, yasak aşk, mesleki etik, etik gibi hasletleri lamele yatırır gibi dilim dilim doğruyor. Kore filmlerinde çokça gördüğümüz üzere duyguların taaa dibine kadar neşteri sokuyor. Ceketinde 12, pantalonunda 6 cebi olan süpersonik dedektifimizi de takım elbiseyle gelgitte bağırtıyor. 
   Oldboy'da intikamın filmini çekmişti Park Chan-wook, burada aşkın insana neler yaptıracağını ve yaptıramayacağını çekmiş. İlki kadar sarsıcı değil ama ben izlerken çeşitli hazlar aldım. Marvel seviyorsanız sıkılabilirsiniz ama ben arşive attım.

5 Şubat 2023 Pazar

"Ahtapotun Rüyası" Memleketimden Fantazya!

  Yüzüklerin Efendisi'nden beri fantastik roman okumadım (bu arada üstüne tanımam). Geçen yüzyılda biten fantastik roman okumalarıma, yeni yılda bir dostumun önerisiyle başladım. 

 221 Sayfalık romanımız; İrrasyonel'le paralel okuma yapılması nedeniyle bir on gün kadar aldı. Bu arada: hayatınızda kararsız kaldığınızda okunacak bir kitaptır İrrasyonel. Ne zaman dara düşsem, okurum, zihnimi berraklaştırır. 

  Hasan travmatik bir kişiliktir ve birtakım travmalardan yeni kurtulmuştur. Eskiciden aldığı antika masanın içinden kadın elleri çıkar. Hasan ellere meftun olur, olaylar gelişir. İki kanallı gelişen romanımız (ölüler ve diriler alemi) birçok fantastik eserden ilham almış (Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gollum burada Mustak olmuş, 1001 Gece Masallarındaki Şehrazat Dağkuşu ve daha niceleri!).

   Anladım ki: fakir fantazya insanı değil. Hayalgücümü kanatlandıran unsurların (uyduruk da olsa) bilimsel gerçeklere dayanması daha çok hoşuma gidiyor. Yazarımızın hayalgücü bilime ihtiyaç duymadan şımşıkırdak sayfalar yazmasına engel olmamış. Üstelik bu fantazyanın içinde Dede Korkut gibi bizden ögeler olması da hoş. Velhasıl: fantazya sevenlere öneririm.

1 Şubat 2023 Çarşamba

Uykusuz Bitti!

   Kaç gündür yazmak istiyorum, elim varmıyor. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Kaç sayıdır emareleri vardı. Yazılarına meftun olduğum Engin Ağabey bile en son konuşmamızda sinyallerini vermişti. Konduramıyordum, içten içe biliyordum ama ani oldu. Mizah dergileri (bir ikisi hariç) uzun soluklu olmaz ama Penguen'den sonra sadece iki tane kalmışlardı. 15 Yıldır düzenli alıyorum. Son yıllarda hep ikişer alıp işyerinin sosyal alanlarına, üniversite kantininin görünür yerlerine bırakıyordum. Ama kimsenin ellerinde göremiyordum, bayiilerde (bayii mi kaldı arakolpa!) üç beş tane mostralık getirip bırakıyorlardı. O da iadeye düşüyordu büyük ihtimal.
   Kolay değil neredeyse 45 yıllık iptilam. Gırgır, Fırt, Çarşaf (sonuncusundan pek hazzetmezdim)'la başlayan mizah dergisi okurluğum, hiç aksamadan bugünlere kadar geldi. Nedir: yaşadığımız ülkenin haline ancak kahkahayla karşı koyabilmeye inandım. Elimizdeki en büyük gücün kahkaha atmak ve sarakaya almak olduğunu zannettim (hala da öyle zannediyorum). Ancak Yeni Türkiye'de mizah yapmak riskli günümüzde. Mizahçı dediğin muhalif olur (olmayan misvak tayfasının satışları (takviyeli kıtalarla bile olsa) ortada), zeki olur, ince görür, sıkı düşünür (Bkz.K.Aratan, G.Tekin, S.Gönültaş, İ.Ertem, E.Ergönültaş, E.Ablak ve niceleri). Artık onlar da azaldı, yenileri hevesli değil (nasıl suçlayabiliriz ki?). Ben Kaan Sezyum gibi ümitvar değilim. O: "mizah ölmez, küllerinden yine doğar" minvalinde yazmış son sayıda ama (kadrolu gamlı baykuşunuz olarak) sanıyorum ki son 20 yılda bu millet bırak mizah duygusunu, yaşama sevincini yitirdi. Var içimizde neşeli şirinler ama azınlıktalar artık. Risk almayan mizah da fazla okunmuyor. 
   Net olarak hatırlıyorum dönemin başbakanını dansöz kıyafetinde kıvırtırken çizmişlerdi de (Özal'ı özleyerek yad edeceğime inanmazdım hiç) "ne  güzel çizmiş keratalar!" diye eleştirmişti. Şimdi aynısının yapıldığını varsayıyorum (Bırrr!). 
   Artık Perşembeleri (bozkırdaki dağıtım biraz sorunlu Çarşamba'dan gelmiyordu çoğu kez) Başaltı Hikayelerini, Engin Ağabeyin güzelim yazılarını, Esnek ile Geniş'i (ne güzel insanlar onlar), Güneri İçoğlu'nun naftalin kokulu cümlelerini ve daha nice gülümseten ayrıntıyı (ama günü şenlendiren, ufku açan önemli ayrıntılar) okuyamayacağım. 
   Kaleyi savunan son cengaver (ve galiba Gırgır'dan sonra en uzun soluklusu) Leman kaldı. O da A4 boyutlarında (yine iyi, bir ara A5 gibi çıkmıştı), yakın gözlükleri takmadan okunmuyor, orada Atilla Atalay'ın, Feyhan Güven'in, kimi zaman K.Aratan'ın, C.Yılmaz'ın incilerini okuyacağız, gülümseyeceğiz, okumaya, okutmaya çalışacağız. Mizah önemli, ihmale gelmez.
   Bu arada içimdeki ergen: Mayıs'tan sonra bir değişim yaşanırsa, insanlar umutla bakarsa geleceğe, muktedirleri eleştirmek kolaylaşırsa (o zaman da muhalif olacağım (kanımda var bırakamıyorum)), yaşam neşemiz geri gelirse; mizah zümrüdü anka misali yeniden dirilir diye ümit ediyor. Umut fakirin ekmeği, ye babam ye (Yaşar Kemal Usta'ya bin selam! (biliyorum söz anonim ama ben en çok ustanın kitaplarından hatırlıyorum (burası da benim dükkanım, canım Ustaya selam sarkıtmak istemiştir belki))).