Bilmiyorum bir tek ben mi okuyorum.
Sektirmeden her hafta üç mizah dergisi alıp dip bucak (amatör köşelerinin balonlarını çok küçük yazıyorlar, kınıyorum) okuyorum. Hepsinin yeri ayrı. Bu mizah dergisi tutkum da Gırgır, Fırt (gizlice okurdum Yavrunuzun Sayfasından ötürü), Çarşaf, Pişmiş Kelle, Hıbır (of yazmaya üşendim. nedir bu bölünerek çoğalma eğilimleri !) diye diye bugüne kadar geldi.
İçlerinden birini her hafta perşembeden itibaren bayi kovalayarak alma nedenim : Engin Bey'in yazıları. 13. sayfada (kapağı saymıyoruz), başlıksız, her hafta şükela resimlerle (film afişi olur, kitap kapağı olur, güzel tablolar olur (misal bu hafta Botero'dan iki eser var), kendi çizdiği desenler olur, olur da olur), her yazıdan önce insanın ince yerlerine dokunan şiir (Bayburtlu Zihni olur, (bu hafta mesela Edip Cansever var)), aforizma alıntılarıyla, metin içinde geçen parantezli iç seslerle, sektirmeden her hafta (seremoniyle) okutturuyor.
Seremoni derken şöyle : hayhuyda okunmuyor, herkesler yatacak, okuma ışığı olacak (mecburen gündüz okunuyorsa, gölgelik bir yer bulunacak), haznedeki tütünün (körolasıca bir de pipo içiyor) üstü iyice kızaracak, müskirat da varsa yanında tadından yenmez oluyor.
Kimi zaman çok zâti yazıyor Bay Ergönültaş, iç sıkıntıları, mahallenin kedileri/köpekleri, köşedeki pizzacı.. Kimi zaman da (misal bugün şişmanlar için yazmış, ama ne güzel yazmış) hep gözümüzün önünde olan ama fark edemediğimiz incelikler üzerine döktürüyor. Filmler yazıyor (ki katılmamak ne mümkün), kitaplar, mekanlar yazıyor. Hepsi de insanın içinde bir yerlere dokunuyor. Belki hemşehrim, çocukluğumuz aynı yerlerde geçmiş (draman, beyceğiz, balat, çarşamba) ondan bu yakınlık diyorum. Ama yok, değil !
Yeni kitap yazsa da alsam, bitirmemek için her gün bir sayfa okusam (ama Minare Gölgesi'ni yalayıp yutmuştun arakolpa !).
Bir roman, bir film değil ama gözünüze çarparsa okumadan geçmeyin. Bu har gür içinde böyle ince yazılara ihtiyaç var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder