4 Ocak 2013 Cuma

"What's Eating Gilbert Grape" Sizin zincirlerinize ne bağlı ?

   Gilbırt Greyp'i ne kemirmekte ? ya da Gilbırt Greyp ne yiyor ? şeklinde (temayülünüze kalmış) dilimize çevrilebilecek filmimiz; Yönetmen Hallstrom Beyin yeni dünyada çektiği ilk filmidir (Yemen'de Somon Balıkçılığından sonra merakımıza yenilemeyerek izlemişiz, çok da iyi yapmışızdır.) Kanımca "Gilbert Greyp'i ne sarmalıyor" diye çevrilse en güzel bir şey olurdu. Neyse; çeviride bu kadar kaybolmadan (dikkatli sinefiller hemen göndermeyi almışlardır, Ah hayat onlar ve benim için ne kadar çetrefilli, ne kadar zordur !) filmimizi tanıtmaya çalışalım.
   "Gilbırt; babasının intiharından sonra obezite sınırlarını aşan annesi, 10 yaşına kadar yaşamaz denilen ve 18 yaşına gelen zihinsel özürlü kardeşi, atarlanmanın doruğunda bir ergen olan kızkardeşi ile (şimdi hakkını yemeyelim) ev işlerinin üzerinde döndüğü başka bir kızkardeşi ile babalarından kalan, hertarafı dağılan, kırsalın ortasındaki bir evde; bizdeki mezralara karşılık gelen bir amerikan kasabasında yaşayakalmaktadır. Derken kasabaya Cülyet Luvis gelir, olaylar (gelişmez aslında) sıralanır."
   Sıradan bir yönetmenin elinde mendil israfına neden olabilecek bu drama; bu kez son derece objektif, ağlatma trüklerine girmeden, arada gülümseten, hayatı tam da klişelerle yorumlamadan, olduğu gibi yansıtmaya çabalayan bir çerçevede sunulmaktadır.  
   Gilbırt'ın yüzüne baktıkça, yaşadığı zorunlulukların yansımasını, zincirleri kopartmadaki vicdani ikilemi, sevgi ile karışık nefreti (var mı böyle bir şey demeyin. Var...), yırtma isteğini, sahip olma arzusunu, kayıtsızlığını vs.vs. görüyorsunuz. Nedir : Conidep izlemeye değerdir. Arni rolünde tıngırdatan Leonardodikapriyo ise kendisinden pek hazzetmesem de önyargılarımı yerle yeksan ederek "bu çocuk hakikaten de zihinsel özürlüymüş de sonradan düzelmişmidir ki ?" diye düşünmeme yol açacak kadar rolünü yaşamıştır. Nedir : Leonardodikapriyo'da görmelere sezadır.  (böyle uzun cümleler kurmasam iyi olacak)
   Diğer oyuncular da üsttekileri aratmamaktadırlar. Cülyetluvis'in güzelliği ve insanın ürpelerini dirilten (arnavut lehçesinde "tüylerini diken diken eden") bir alto sesi vardır. Diğer yan karakterler de (Meri Stiinbörgın olsuuun, Con Reli olsun, diğerleri olsun) pek şükeladır.  Kurgu, müzik, görüntülerde kusur yoktur. (özellikle finaldeki yangın sahnesinde verilen yanan naylon perdelerin üzerinde gördüğümüz "hepi börtdey" yazıları iç burmaktadır). 
   Evet tarihi eskidir, konu klişedir.
   Ama film bitince otuzikinci boğuma dek yutkunma hissi vermiştir (bkz. "gırtlak kırk boğumdur")

   Filmler hakkında sübjektif bir sınıflandırmam vardır. Sevdiceğimin uyukladığı ve uyuklamadığı filmler olarak ikiye ayrılırlar. Bunda sonuna dek, ilgiyle izlenmiştir. Ben de arşivime almışımdır. O derece... Sabi sübyanla da, arkadaş grubuyla da seyredilebilirdir.


Birkaç sahneyi de yazmadan geçemeyeceğim : (hafif spoyler içerir)
Beki Gilbırt'a neler istettiğini saydırırken "kendin için ne istiyorsun ?" dediğinde Gilbırt'ın afallaması...
Gilbırt'ın Arni'yi Beki ile suyun içinde gördüğü sahnedeki yüz ifadesi...
Gilbırt'ın Foodland'den elindeki paketle çıkarken patronuna yakalanması (valla ben mahçup oldum)
Filmin sonlarında Arni'nin Gilbırt'a Beki için (bu kadar tamlama yeter !) "say thank you, Gilbert say thank you" demesi de ne accaip duygu silsileleri yaratmıştır öyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder