Efektsiz, zıplamasız, hoplamasız, "zınnn zınnn" müziksiz, üstelik de korkutmadan gerilim olabilir mi ? sorusunun cevabına "EVET" dedirten bir gerilimle yine huzurlarınızdayız sinefiller...
Sezar; mutlu olamayan bir insankişisidir, lakin bu durumunu çevresindekilere de yaymak ister. Konumuz budur.
Yönetmenimiz Sinyor Balaguero, herkesin başına gelebilecek, belki de günlük yaşamımızda karşılaştığımız (ya da karşılaşabileceğimiz) türden bir olayı/kişiyi filmine konu ediyor. Efektlerle, gerilimli müziklerle süslemeden, abartmadan bir saat kırk dakikada bizlere aktarıyor. Yemin ediyorum son yıllarda bu kadar gerim gerim gerildiğim ve his hisss hislendiğim bir gerilim filmi olmamıştır.
Nedir : gerilim ve korku filmi sevmem. Zira bana hayattan kopuk gelir. Yok ! zombiler, hayaletler, vampirler, kurtadamlar, lanetli evler, vesaireler. Bunları bana başka kisvede sunabiliyorsa itirazım yok. Komedi olur (Bkz.), fantazya (Bkz.) olur, her türlü !... Başka ambalajlardaki korku ve gerilime itirazım yok, amma velakin selülozik kordelamız bana BÖÖ diyerek yaklaşıyorsa, hiç şansı yoktur.
Filmimiz böyle değil, açılış sekansından itibaren izleyiciyi saran bir havası var. Önceleri sadece mutsuz bir apartman görevlisinin hayatına şahit olacağımızı zannederken (Yusuf Atılgan, Ömer Kavur, Macit Koper ve Anayurt Otelinin mutsuz görevlisi Zebercet'e selam olsun !), başrolümüz emin adımlarla sağlam psikopatlığa ve hatta sonlara doğru sosyopatlığa doğru ilerliyor. Bu kadar gerilmemizdeki asıl neden : izlediğimiz olayların bizim de başımıza gelebilecek sıradan olaylar olmasıdır. (allerji olabilmemiz, evimizi böceklerin basabilmesi, yalnız bir hayat sürmemiz vb.) Sezar; bu sıradanlıkların kiminin müsebbibidir kiminin tespitçisi. Hayatının her anını insanların mutsuzluğuna adamış bu başrolümüz (şaaerrefsizin evladı), düzenli olarak hastanede ziyaret ettiği anacığına bile cehennem azabı yaşatmakta, fıtratında gülümseme olan bir kadıncağızı (ömrünün sonuna kadar) mutsuz edebilecek nedenler üretmekte, giderayak köpekleriyle yaşayan tonton bir teyzemizin hayatını da ayaküstü karartmaktadır. Sinyor yönetmenimiz, gerçek hayatta belki de melek kadar masum bir insanı (luis tosar), benim indimde sinemadaki en kötü adamların en tepesine getirtmiştir.
Kendisini tebrik ediyorum.
Gerilime ve sinemaya meraklıysanız, ve hatta sinemaya meraklıysanız; İspanyol sinemasının bu (bence) görülmesi gereken filmine kayıtsız kalmayınız. Yalnız film bitince içinizde oluşan sinir ve kızgınlık hislerinizi lütfen bana yöneltmeyiniz, bu konuda batıl inançlarım vardır.
Arakolpa çekilir...
NOT : Vallahi bunları yazarken içimden Sezarı aç köpeklere yedirme isteği duydum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder