"Günlük, Çağdaş Türk Edebiyatında, Salah Birsel'le, 1940'ların sonunda doğmuş bir sözcüktür. Birsel'in bu günlüğünde, sultanlar, padişahlar, krallar, kraliçeler; paşalar; yazarlar, çizerler; şairler ve şekerciler; yerliler, yabancılar, ölü ve diri binlerce kişi yer alıyor.
Politika ve edebiyat/Tarih ve şiir/Dün ve bugün/Amerika, Almanya ve Fransa/İrlanda, İtalya ve Osanlı ve "Genç Türkler" bu günlükte, günü geldiğinde yerlerini alıyorlar.
Bu "Yaşlılık Günlüğü"nde yok, yoktur."
Diyor arka kapak.
Nedir : Salah Ustanın 1980-1985 yılları arasındaki altmışküsurlu yaşları konu aldığından, günlük sayfalarında bir çok sağlık sorunları ve bunlara deva bulan ilaçlara rastlamaktayız. Bununla birlikte, bu satırlar okuma keyfimizi kaçırmamakta, bilakis bir "yaşlılık" günlüğü okumakta olduğumuzu daha iyi hissettirmektedir. Arka kapak tanıtımında belirtildiği üzre bu günlükte yok, yoktur. Edebiyat, çalışma azmi, çalışma disiplini, arkadaşlık, yaşlılık, günlük, şiir gibi konulara yakınlık duyuyorsanız ve okuma aralarında kafanızı rahatlatacak bir arkadaşa ihtiyacınız varsa öneririm.
Bir ön fikriniz olması açısından günlükten seçtiğim pasajlar, Salah Ustanın fotografisinin hemen altında, isteyen bir göz atar.
"Kitaplar ayışığıdır, fanuslu ağır lambadır."Yandım Şeker" oyun havasıdır.
Sıkılıp suyu içilmemiş olsa bile, yarılmış, bir yerlerinin tadına bakılmıştır. Sonra da yemeye kıyılamayıp rafa kaldırılmıştır.
Ama bilirsiniz ki o kafası ayarlı sizindir, sizin sevgilinizdir. Onu istediğiniz zaman çekip okuyabilirsiniz. El sürmediğiniz vakitlerde bile dünyanın gizini sakladığına inanırsınız.
Bir yerde, okunmamış kitap okunmuşundan daha punktur."
"Ne güzeldir içten bir kitapla, şakırdak bir kitapla birdenbire karşılaşıvermek.
Daha bir dakika önce, yepyeni bir kapının açılacağını bilmediğiniz halde, işte şimdi, kitabı elinize alır almaz, Bağdat Kalesi ayarında kırk kale dikilivermiştir başucunuza.
Doğrusu yaş yaşamış, çölçıldır dağlar aşmış kimselerin yeni ve çekici bir kitapla burun buruna gelmesi oldukça zordur.
Arjantin'li yazar Julio Cortazar'ın Gizli Silahlar (Las Armas Secretas) adlı öykü kitabını karıştırırken aklımdan bunları geçiriyordum.
Kitabı, içindeki "Pusuya Düşen Adam" öyküsü için getirtmiştim. Alto saksocu Charlie Parker'le ilgiliydi.
Kitaptan bir iki satır okumuştum ki içime portakal şurubu gibi bir şey akıtılıyor sandım.
Nedir, benim batasıca bir huyum da vardır; bir kitabı elime alınca onu sevmek için alırım."
"Doğa yaratıyor, büyütüyor, harmanlıyor, eskitiyor ve çürütüyor. Bizse doğanın içinde ne olduğumuzu, neyin kurdelasını kestiğimizi bilmeden yaşıyoruz. Kimi zaman ona kafa tuttuğumuzu, sırtını yere getirdiğimizi sanıyorsak da sonunda yenik düşen yine biziz.
İnsan doğa değil, doğanın çapul küreği.
Sürüp giden de biz değiliz, doğadır."
Bu minvalde sürer gider...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder