Gerçek olaylara dayandırılmış filmler çeker bendenizi. Argo da işte böyle bir film. Altın Küre'de en iyi yönetmen ödülünü alıp yedi dalda da oskara aday olunca, bir gaza gelip izledik.
"1980'de İran'ın Amerikan Büyükelçiliğinde rehin alınanların arasından kaçıp Kanada Konsolosunun evine sığınan altı büyükelçilik görevlisini, CIA bir operasyonla ülkeden kaçırır." Konumuz budur...
Benefflekt yönetmenlik işini iyi kıvırmış, ortaya eli yüzü düzgün, sonuna kadar bıkmadan izlettiren (ki sonu belli filmlerde bunu yapmak zordur), sanki belgesel izliyormuş izlenimi veren güzel bir dönem filmi çıkmıştır. Nedir : filmimizin asıl başarısı sanat yönetmenindedir kanımca. Filmin sonunda; olayın asıl görüntüleri izlenince, kast seçiminin nasıl profesyonelce yapıldığını (aktörler neredeyse asıllarının aynısı), sahnelerin canlandırılmasının ise nasıl gerçeğini aratmayacak detayları içerdiğini görerek yaşıyoruz (elçiliğin basılması sahneleri vs.). Dönemin hiç bir ayrıntısı atlanmamıştır (kullanılan bilgisayar programlarından, kostümlere, aksesuarlara ve hatta kullanılan dile kadar). Elınarkin, Conguudmın kimyası tutmuştur. (da Elınarkin'in "en iyi yardımcı oyuncu" oskarı almasına neden olacak pek bir oyunculuk da görememişimdir.)
İlk yarının akışı biraz yavaş olmasına rağmen son sahnelerde kurgunun şükela tasarımı sayesinde heyecan basmakta, finalde tansiyon pik yapmaktadır. Dönem filmi olarak rahatlıkla izlenebilir, can sıkmaz, iyi vakit geçirtir. Lakin fakirin gözünde asla bir "Tinker, Tailor, Soldier, Spy" değildir, olabilemez...
Gelelim sübjektif yorumlara :
80'li yılların İran'ını canlandırmak için günümüz Türkiye'sinin plato olarak kullanılması ve bunun hiç yadırganmaması, şehir planlamacılarımızın kulaklarını çınçın çınlatmama neden olmuştur.
O yılların CIA planlamacılarının kafası da süper kafaymış hani. Adamlarını İran'dan kaçırmak için yaptıkları plan şudur : "Türkiye üzerinden bisiklete binerek kaçsınlar." tam ohannesburger diyecekken bir derece daha az embesil olan ajanımız "yav çakma bilimkurgu filmi çekerken adamları kaçıralım" der. Yetkililer de "peki o zaman" derler. Şimdi bundan güzel komedi filmi çıkar. Hani operasyon başlayıncaya kadar aradan bayağı da bir zaman geçiyor. Mahsur kalan adamlar sakal koyversin, kadınlar ise çarşaf giysin, gitsinler Basra Körfezindeki Buşehr'e, binsinler bir gemiye serin serin kaçsınlar. Pek düşünmeden aklıma gelen ilk çözüm bu. Yarım saat daha düşünürsem daha iyisini bulurum kesin. De bu örgüt, en yetenekli analistleri, stratejistleri, think-tank'leri olan, bütçesi neredeyse sınırsız bir kurum. Ortaya çıkan çözüm ise evlere şenlik (Ertem Eğilmez'e selam olsun) bir senaryodur. İranlıların bunu yemesi ise daha da patetiktir. Bilmiyorum seksenler kafası böyle birşey demek ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder