16 Ocak 2013 Çarşamba

"In Bruges" ve düşündürdükleri...

   İkinci yahut üçüncü izlemem olduğundan ve sadece aklımdan geçenleri yazacağım için, yazımız genel olarak pek bir şeye benzemeyecektir (tanıtımdan ziyade aynı kafada arkadaşlarla filmi seyrettikten sonra yapılan geyiğe benzeyecektir) . O yüzden : izlemeyenler okumasınlar onlar için pek bir şey ifade etmeyecektir (hem de ağır spoyler içerecektir). İzlemeyenler ise sadece izlesindir (o kadar yani !) Hani sırf izlemeyenlere izletmek için arşive kattığınız filmler olur ya : bu da onlardandır.

   Biteli onbeş dakika kadar oluyor, hala hakkında düşünüyorum. Bir yerlerde şöyle bir özet buldum : "işi öldürmek olan, suçu öldürmek olan ve kurtuluşu ancak ölümde bulacak üç kişinin ölmuş ve mumyalanmış bir şehirdeki hikayesidir".. Güzelmiş.....
  • filmin bağlandığı ya da çözüldüğü sahne tam da aşağıda bulunan sahnedir.
  • bir şehir bu kadar sade ve abartılmadan mı anlatılır ?
  • Kolinferıl'ın kaşlarının kimi sahnelerde Mustafa Keser'in kaşlarına benzemesi beni benden almıştır.
  • Kule görevlisinin Heri'nin alnına tıklattığı sahnelerde Heri'nin gözünü bile kırpmaması, az sonra başına gelecekleri az çok çıkarttığım için pek güldürmüştür. (kule görevlisi yarma da ne gıcıktır ama)
  • Tevekkül denilen kavram sadece kültürümüzde yokmuş demek ki ? Ken Heri'ye "artık savaşmayacağım" derken yüzünde oluşan ifadenin tevekkülden başka bir izahı yoktur.
  • Heri tutup da domdom kurşunu almasaydı prensiplerine sadık kalmak için intiharına gerek kalmazdı  (Micıt'ın kafasının hala yerinde olmasından ötürü (Hüseyin Badem'e selamlar)).
  • Brendın Gliisın kanımca filmde en iyi rol kesen aktördür. Kolin Ferıl ve Ralf Fines de iyidirler ama Brendın Amca (belki de rolün görünümüne tam oturması nedeniyle) fark atmaktadır.
  • Karakterlerin böyle didaktik bir şekilde değil de ipuçları verilecek şekilde ve olay örgüsüne yedirilerek verilmesini seviyorum. (bu sayede konu aktıkça Ken'in dul ve kaşarlanmış bir tetikçi olduğunu, Heri'nin öfke sorunu olan bir ve muhtemelen bu konuda tedavi olan ama sadece daha da "bigger cunt" (valla ben demiyorum Ken diyor) olma kapasitesine sahip bir old bully olduğunu, ilk baştan kafası karışık tetikçi olarak yaftaladığımız Rey'in ise daha ilk işini yapmakta olan ve accaip vicdan sahibi pek o kadar da kötü olmayan biri olduğunu (aslında bu üçlünün içinde en yaşamaya değer olan insan olduğunu) anlıyoruz.) filmimizin sonunun da açık olması, seyircinin bu dileğinin izleyenin fıtratına bağlı olarak yorumlanabileceğine işaret etmektedir. (ne ne ?)
  • Filmin sonlarında Ken'in kulenin tepesine tırmanırken kullanılan müzik bu kadar mı cuk oturur (meraklısına : "The Dubliner"den "On Raglan Road" Şineydokanır'dan falan değil ama Dubliner'lerden dinleyeceksiniz). Çok isabetli kullanım, çok etkili çekimler, çok mükemmel oyunculuktur.

  • IMDB ve Vikipedi'de film için komedi demişler. Evet bazen gülmüşüzdür ama dünya ne kadar da garip bir yer !..
  • Üşenmeyip istatistik tutmuşlar her dakikaya 1.18 fucking ve türevleri kelime düşüyormuş, ancak bunları ağır irlanda aksanıyla dinlemek o kadar da yüz kızarmasına yol açmıyor, olsa olsa gülümsetiyor.
  • Müzede izlenilen kıyamet tablosundaki figürler ve mekan, filmin sonunda aynıyla zuhur etmektedir, bilmem dikkat ettiniz mi ?
  • sigara dumanına gıcık kanadalı ve şişeli eşinin yediği yumruklar içimi eritmiş, kurusıkıyla etkisiz hale getirilen dazlağımız ise tüm bu trajediye neden olduğu için içimi kabartmıştır. (İÇSES- Bu bir film, onlar oyuncu arakolpa, hiçbiri gerçek değil... ARAKOLPA - Olsun benim için erir, kabarır sana ne ! (bizler çok normalim yahut ben çok normaliz))
  • uykum gelmese daha da yazarım ama bakalım belki dördüncü seyirden sonra...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder