7 Nisan 2012 Cumartesi

Roma'da Yeme İçme... (aç karnına okumayınız)

İtalyan Kahvaltısı
İşte budur !..
   İtalyan olsaydım böyle mi kahvaltı yapacaktım ? Ya da İtalyanlar böyle mi kahvaltı yapıyorlar ? Maalesef evet !... 
   Şimdi biz nisbeten hesaplı bir otelde konakladığımızdan bizi kahvaltıya civardaki barlara gönderdiler ve çok da iyi oldu. Kahvaltı için gittiğimiz Bar Roberto, tipik italyan barı. Yani kahve, aperatif içilen, ufak tefek ihtiyaçların satıldığı bakkal, kahve arası bir yer. Güzelliği şudur ki : turistik değildir. Yani düz romalıların gelip takıldıkları bir mekan. Üzülerek gördük ki kahvaltı konusunda romalılar doğuştan şanssız. Bir kahve, bir kruvasan ile tüm sabahı geçiştiriyorlar. Kruvasan taze ama tırmalasan boş ya da tuzlusunu bulamıyorsun, hepsi tatlı/reçelli/şokellalı/muhallebili. Kahve desen : yumuşak olsun diye sütlü bir şey içersen (tüm romada böyle) soğuk süt ilave ediyorlar, ılık geliyor. İlla sıcak isterim diyorsan espresso içeceksin ki bildiğin kafeinadrenalin patlamasıdır. Afyonu öyle bir patlatır ki gözler yuvalarından uğrar. Neyse, kaldığınız yerde mini bar varsa, peynirinizi, zeytininizi, domatesi, bademi oralarda istifler, "italyan kahvaltısı"na tedarikli gidersiniz..

Ristorante Giapponese 
(yazılışı pek komik ondan yazdım)
   Roma'daki en ucuz karın doyurma alternatifi caponez ve çin lokantalarıdır (bakmayın caponçin dediklerine çoğu, Tayvanlı, Vietnamlı). Standart gezgin mönüsü standarttır. Sabah otelin kahvaltısı, öğle marketten ya da şarküteriden yapılan sandviç yanında içecek, akşam bütçe durumuna göre trattoria (lokanta) ya da ristorante (kazıklı lokanta). Arada öğle lokal makul alternatifler bulunursa ne ala. (Bkz.Pastificio).. Roma genel olarak pahalı bir yer. Bizler de yukarıdaki programa uymaya çalıştık. Ama dikkatimizi çekti ki, capones ve çin lokantaları italyan trattorialarından yüzde elli düşük fiyatlarla, gayet de damak tadımıza uygun, temiz, doyurucu tabaklar sunuyorlar. Böylelikle istisnalar dışında oralarda karnımızı doyurduk. Örnekler şöyle ki :
  • Bademli tavuk : 4 yuro
  • Kızartılmış ya da haşlanmış pilav : 2.5 yuro
  • Taze soğanlı biftek : 4 yuro
  • Deep fried tavuk : 4 yuro (kızartma sevenler kaçırmasın)
  • Çin birası 50'lik : 1.5 yuro
  • Çorbalar : 3 yuro (yalnız alıştığınız çorbalara benzemez, bol nişastalı ve durudur, içindeki malzemeler doyurucudur)
  • Grupla gitmişseniz ortaya (5 kişi için) 4 değişik ana tabak, 2 pilav grubu tıka basa doyuracaktır.
   Anlayacağınız gibi : ana tabaklar 4, yan tabaklar 2-3 yuro arası, porsiyonlar tatmin edici, 1 yuro falan bahşiş bırakırsanız, gelecek sefer yasemin ya da yeşil çayı ikram olarak veriyorlar. Bütçesi kısıtlı roma gezginlerine öneririm.

Pesto
Pastificio
   "Löplöpçüler" e sağolsunlar ki burada pasta (makarna) yememize vesile oldular. Birinci bölümde Spagna'yı anlatmıştım. İşte oradaki meydanın bitimindeki Via della Croce sokağına girer ve 20 m. kadar yürürseniz sol tarafta bu dükkanı göreceksiniz.  Vitrin yok, tanıtım yok, web sayfası yok, masa yok, mönü yok, tabureler var. Her öğle bir gibi açılıp, üçte kapanıyor. Burası makarna imal edilen bir yer. Her öğle iki çeşit makarnayı kafalarına göre bir sosla servis ediyorlar. 4 yuroya plastik tabak ve çatallarla bir tabak makarna ve plastik bardakta sınırsız "vino casa" sofra şarabı içebiliyorsunuz. Şansımıza pesto soslu makarna vardı. Manallahım demek makarna böyle birşey, "pesto" sos ise şöyle birşeydi. Pesto sos ne hazır satılanlara benziyor, ne de evde benim beceremediklerime. Bir saat evvel imal edilmiş kolosus makarnalarla birlikte yuvarlayıverdiğim üç bardak vino casa beni aldı götürdü. Gidecekseniz saat biri fazla geçirmeyin, kapıda ciddi kuyruk oluyor..

Ristorante Mino

   Bizim otelin altındaki restoran öyle pek reklamlı, vitrinli, kapı önü çığıran garsonlu, camekanda mönülü falan bir yer değildi. Semt de zaten Sirkeci'nin İtalyası. Fazla ümit vaadetmiyor, dışarıdan içerisi bile fazla görünmüyordu. Akşam saatlerinde açılıyor, gece oniki gibi de kapanıyordu. Yalnız benim kafama, odalara kadar çıkan yemek kokuları çok takılmıştı ki son akşamımızda "du bakalım" diyerek içeriye girdik.  

   Böyle bir pişmanlık olur mu ?


   Roma mutfağı demek böyle bir şeymiş. Açık mutfak, özenli servis, fiyat lezzet kombinasyonu harika, konum merkezi, pırıl pırıl tuvaletler, yakışıklı (bu işi yapmasalar rahat jigololuk yapabilirler) garsonlar, beyaz keten masa örtüleri, bez peçeteler, adam gibi servis takımları ve tabiyki niçin buradayız sorusunun en önemli yanıtı : tabakların içindekiler.
   Roma klasiği "Saltimbocca" : (8 yuro) dana madalyon, üstüne çiğ jambon ve yemeğin kendine özgü adaçaylı, kıvamlı lezzetli sosu. Bu konuda bir ayrıntıyı yazmadan geçersem malumatfuruşluğum yarım kalır : tabak gelince "bu dana eti mi ?" dedik. Çünkü lezzeti dana, rengi tavuk rengiydi. Sonra gurme dostlarımızdan (Toros ve Franka'ya selam olsun !) öğrendiğimize göre bir buçuk yaşına kadar kesilen büyükbaşların etleri beyaz olurmuş. Hatta bunların çok yetiştirildiği Belçika ve Hollanda'da hayvancıkları birazcık daha sonra kesmek ve renkleri beyazlıklarını korusunlar diye anemik beslendiriyorlarmış. Eee biz dana diye ne yiyoruz ?
   Risotto frutta de mare (5 yuro). İsmi bile güzel "deniz meyveli pilav". Saydım : içinde 18 kum midyesi, 8 bildiğimiz midye, ortaboy bir ahtapotun kafasının tümü-bacaklarının yarısı, iki yengecin bacakları, en az iki mini sübyenin bacakları vardı ama asıl  25 cm.lik kereviti görünce aklım çıktı. 5 yuroya; memlekette bu ayarda bir yerde, bunları değil pilav içinde çiğ bile vermezler adama..
   Bildiğimiz biftek (8 yuro). Ama ayar ve ebat anlatılmaz, yaşanır. Çok pişmiş isteseniz bile kesince suları süzülüyor. Bir de en azı 400 gr. kadar vardır. İki kişiye bir porsiyon tam gelir..
   Şimdi bizim son gecemiz olduğundan daha fazla yiyemedik. Zira fazlası insan anatomisine aykırıdır. Yine de kapanışı tiramisu (4,5 yuro) ile yapalım bakalım deyip iki kişiye bir porsiyon olmak üzere tadına baktık. 
   Daha önce Roma'da da tiramisu yeyip "haa demek aslında böyle birşeymiş" tespitini yapmıştık. Ama Mino'da tiramisu yeyince masada derin bir sessizlik oldu. Bitene kadar da saygıdan konuşamadık. Sonra ben mutfağa gidip şefi alkışladım. Maskarpone ve krema ağırlıklı sosu, adeta cebren konulmuş kedidilleri ve içerisinde başka neler olduğunu sorduğumda pek cevaplandırmadıkları içeriği ile kuplarda servis edilen tiramisu, tiramisuydu.. Kızıcığım başı ağrıdığından yiyemedi, sabah memlekete dönerken kapıları tırmalayıp, kapalı dükkanı açtırıp,  en son kalan tiramisuyu da kızıma yedirdim ya, müsterihim artık..
   Şimdi merak edip denemek isteyenler için tarifli güzel bir adres de yazayım Mino reklamı sona ersin. Termini tren istasyonunun yanında Terravision kafe var. Havaalanından gelen teravizyon otobüslerinin son durağı. İşte onun karşısında Via Milazzo'ya giriyorsunuz bir blok kadar gidiyorsunuz (20 m.) Sol köşebaşında Ristorante Mino var.


   Ben geç buldum, çabuk kaybettim. Siz pas geçmeyin.
   
Giolitti ve Dondurma











   Ciyolitti'yi roma'da kime sorsanız gösterir. Adresini merak eden bağlantıyı tıklasın. Orada kroki-adres her şey var. Romanın en eski dondurmacılarından biri. İçi her daim kalabalık, bir Baylan havası var. Önce kasaya gidip 4 yuro ödüyorsunuz, sonra tezgaha kalabalığı yarıp yanaşarak istediğiniz iki çeşit dondurmayı söylüyorsunuz. Porsiyonlar kallavidir. Usta soracak "krema ?" diye. Sakın hayır demeyin çünkü buradaki soslar gibi değil basbayağı koca bir top taze süt kreması ilave ediyorlar dondurmanın üstüne sırf onun için bile yenir.  Peki dondurmalar nasıl. Güzel. Ama Roma'da her dondurma güzel zaten, pek bir farkını göremedim. Bence Ciyolitti aynen İstiklal İnci gibi isminin mirasını yemekte. Yine de o krema için değer.


   Alternatif dondurmacı derseniz "mis gibi Flor var" derim. Kolezyuma giderseniz kaçırmayın. Termini'den de yakındır. Kolezyumda Via Cavour caddesini sorun, oraya çok yakın. Cavour caddesinden yukarı çıkarken sol tarafta bir köşebaşında Flor var. Dondurmayı adam gibi yapıyorlar. Memlekette bulunan çeşitlerden ziyade bulunmayanları deneyin. Meyve aromalıları yutulduktan 10 saniye sonra falan ağızda patlıyor, bayılırsınız falan, oturarak yiyim. O derece... Birde satan kızların o kaşıkla o mükemmel yuvarlaklığı nasıl verdiklerini seyredin. Fiyatlar Ciyolittiden fazlasıyla ucuz, lezzet ise çok daha fazladır. ...


   Evet sevgili yemeyi sevenler ! Bir gezi yazısının mutfak ayağının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Atladıklarım, unuttuklarım olmuştur. Ama oturduğum yerden böyle görünüyordu. Eklemeler, düzeltmeler kabulümdür. Haydi eyvallah !...


NOT : Kuzey İtalya ve Roma'da hiç doğru dürüst pizza yiyemedim. Pizza Napoliten dedikleri salçalı, kaşarlı lahmacun.. Güneyi tek geçerim. Ya da ben keşfedemedim. Bilmiyorum, bilemiyorum...

2 yorum:

  1. diyeceğim şudur ki, ben üstü bol kelle peynirli ve dostlarla yenen spagetti ile yine dostlarla Foça-Çınaraltı'nda yenen sakızlı dondurmanın tadını tek geçerim. Ama günün birinde Roma'ya gidersem elbette bu yazıyı bir kez daha okuyacağım. Kalemine sağlık... Afiyet şeker olsun!
    Not: Tabii ki balıklar beslendi!

    YanıtlaSil
  2. Yalnız başıma Mino'nun tüm mönüsünü ayaklarıma serseler, dostlarla yenen kurtlu peynir, küflü ekmek bile daha makbuldür benim indimde... Bende gece gece ne bu şişkinlik diyorum :)

    YanıtlaSil