Afişe bakıp da; "Ooo !.. "ne yaptığını biliyorum", "geçen yaz ne yaptığını biliyorum", "evvelsi gün 17.41'de ne yaptığını biliyorum" (bu sonuncusunu kendim uydurdum) tarzı bir korku/gerilim filmi" derseniz fena halde yanılırsınız. Yönetmenimiz Paskal Logiye, afişte, fragmanlarda bu tarz bir tanıtımı tercih etmesine rağmen filmin ilk yarısını geride bıraktığınızda konunun o kadar da klişe olmadığını ve hatta son 15 dakikada tamamen farklı mecralara aktığını idrak ediyorsunuz. Yönetmen bey bizi güzelce ters köşelere yatırıyor.
Olaylar; Amerika'nın o reklamı yapılan şanjanlı yüzünde göremediğimiz sönük (ve hatta karadelik statiğine sahip) bir kasabasında geçmektedir. Filmin ilk dakikalarında sağlık ocağında doğuruveren yeniyetmeyi ve kızının hamile olduğunu bilmeyen anneyi (Ohaa !..) gördüğümüzde toplumsal yapı hakkında bir fikrimiz oluşmaya başlıyor. Daha sonraları karısını döven hilibililer, şiddeti içselleştirmiş kadınlar; bu resmin son fırça darbelerini de vuruyor. Bu küçük kasabanın yegane sıkıntısı (bakın sorunu demiyorum) kaçırılan çocuklar, bebeler oluyor. Aynı bir gravyer peynirinin (eski kapalı madenin tünelleri) üzerine inşa edilmiş, etrafı ormanlarla çevrili, evlerin çevrelerinin bir çöplük görüntüsü verdiği kasabamız, altyapı olarak da bu senaryoya pek yaraşır bir görünüm veriyor. Daha sonra olaylar gelişiyor...
Cesika Biyel, güzelliğinin avantajını kullanmaktansa oyunculuğunu kullanmış ve iyi de yapmış. Takdire şayandır. Dekor, kostüm, ışık, kast, senaryo, kurgu, müzikler gayet yerindedir. Hem gerileyim (azıcık), hem "öğrenilmiş çaresizlik kader midir ?, yoksa dış müdahale gerekli midir ?" sorularına yönelik tefekküre dalayım derseniz öneririm. Yok, gerilim filmi seyredeyim diyorsanız uzak durunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder