Gelmiş geçmiş bütün kahvelerin, edebiyat kahvelerinin, semai kahvelerinin, yeniçeri kahvelerinin, esrar kahvelerinin, tulumbacı kahvelerinin, çalgıcı kahvelerinin, karagöz ve meddah kahvelerinin, mahalle kahvelerinin öykülerini dile getirir.
Kahveler günün 24 saati soluk alır, soluk verir.
Çünkü onlar da canlı varlıklar gibi, doğar, büyür, sevdalanır, mutlu-mutsuz günler geçirir ve ölürler.
Kahveler, edebiyatçıların bir ikinci kişiliğidir.
Ziya Paşa oraya gelir, şiirler yazar ve gider.
Namık Kemal, Ebuzziya Tevfik, Muallim Naci, Ahmet Rasim, Neyzen Tevfik, Halit Ziya, Abdülhak Hamit, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Abdülhak Şinasi, Ahmet Hamdi, Halit Fahri gelir, konuşur, alkış alır ve gider.
Yahya Kemal, Ahmet Haşim gelir, perdeyi yıkar ve gider.
Asaf Halet Çelebi gelir, kakule dağıtır ve gider. (İlahi Salah Birsel tam kakule dağıtacak şairi bulmuştur.)
Sait Faik, Samim Kocagöz, Oktay Akbal, Orhan Kemal, Sabahattin Kudret, Behçet Necatigil, Rıfat Ilgaz, Orhon M.Arıburnu, Orhan Veli, Cahit Sıtkı ve daha yüzlerce, binlerce ozan gelir, ışık yakar ve gider.
Kısacası, bu kitap kahvelerin gizli yaşamlarını anlatır."
diyerek Salah Birsel Usta, kitabımızın girizgahını aralamaktadır.
Yemen'den gelen kahve tanelerinden başlayarak Meserret Kahvesinde nihayet bulan satırları, polisiye, macera, gizem satırlarıyla karıştırmamak, hazmede hazmede şöyle uzun oturarak, okuma ışığında, sessizce okumak gerektir.
Bir de malumatfuruşluğumla gizli kibirleniyordum, Salah Birsel'in "kitaplar"ını okuyuncaya dek. Peh peh peh, fakir deryada damlaymış da haberi yokmuş.
Kitapta; İstanbul'daki kayda değer ne kadar kahve varsa, konumları, dekorları, işletmecileri ve müdavimleri dahil olmak üzere geniş bir tanıtımı vardır. Aslında kahveler bir tür arkaplan oluşturmakta ve dahi dikkatimiz müdavimler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Üzülerek görmekteyiz ki kahveler olarak nitelendirilse de bahse konu mekanlar kıraat ve hatta düşünhanelerdir. Edebi ve siyasi hayatın hayata akseden sahneleridir. Kitaptan alıntıladığım iki paragraf, yazdıklarımın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır sanırım.
Direklerarasındaki Şule Kahvesi için :
"Buraya başta Münir Nurettin, Sadettin Kaynak olmak üzere bütün musikiciler damlar. Neyzen Tevfik de eksik olmaz. Edebiyatçılardan ise Abdülbaki Gölpınarlı, Ali Nihat Tarlan, Mükrimin Halil gelir. Sık sık gelenler arasında "Yeşil Hoca" diye anılan Şemsettin Yeşil de vardır. Kulağına boru takarak konuşan matematikçi Sağır Muhittin, doğubilimci Sakallı Celal -asıl Sakallı Celal değil- şimdiler Moda Koleji sahibi Yaşar Trak da buranın gediklisidir. 1940'larda İbrahim Olgun'la kimi arkadaşları da aşındırır buranın kapısını."
Cağaloğlu'ndaki İkbal Kahvesi için :
"Buraya gelenler daha çok Orhan (Kemal) için gelirler : Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu, Ferit Öngören, Yaşar Kemal, Ece Ayhan, Lütfi Erişçi, Fahir Onger, Rasih Nuri İleri, Haldun Taner, Fahir Aksoy (Meccani Fahir) Fikret Otyam, Ara Güler, Faiz Turhan, Y.Kenan Karacanlar, Oktay Akbal, Konur Ertop, Ümit Yaşar Oğuzcan, Behçet Necatigil, İzmet Zeki Eyüboğlu. Bunlardan bir takımı gelgeççidir. Gelgeççiler gelir, konuşur, alkış alır ve gider. Ama buranın Yelfe İhsan, Arap Talat (Talat Kılıç), Patriyot Hayati, Erol Sadi Erdinç, Hadi Malkoç, Nurettin Akkın, Muhittin Gökçek, Hasan Akkuş, Mehmet Ali Ermiş, Enver Aytekin, Edip Karahan gibi başka gediklileri de vardır. Burayı Orhan Kemal'in kahvesi yapanlar da asıl bunlardır." (ekibe bakarmısınız ?)
Kanımca Edebiyat Fakültelerinde okunması mecburdur. Kahveleri temaşa edelim derken, edebiyatımızda (özellikle şiirde) gelgeç tüm akımlara aşina oluyor, küçük anekdotlarla da bunlar zihnimizde daha kalıcı olmaktadır. Üslubu tanıtmaya gerek yok. Salah Usta bu konuda sınır tanımaz.
Edebiyatımız ve şiirimizle ilgilenenlerin okuması mecburidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder