İki ay önce kitabının tanıtımını yazmış, filmini de pek bir merakla beklediğimi söylemiştim. Stream kanallar sağolsun, en yaygın olanında yenilerde yayınlandı. Oturduk sakin bir akşam, sehpamızda içine su katılınca beyazlayan sıvı, beyaz leblebi, 1s44d "aday adayımızın" hal-i pür melalini izledik.
Kitapta oldukça uzun bir süreçte geçen olayları bir güne sığdırmak elbette zor. Bunun ceremesini izleyici de çekiyor hayli. Kemal Güner'in adaylığının açıklanmasını beklediği o günü anlatıyor filmimiz. Ses hayli kötü (altyazılı izlemek zorunda kaldım). Buna mukabil renkler, planlar, kadraj, kurgu (gereğinden fazla içerik olmasına karşın), oyunculuklar çizgi üstü. Güvercinim sonunda "aa oldu mu yav, böyle mi bitecekti?" serzenişlerinde bulundu ama fakire göre tam da öyle bitmeliydi (bayrakları bayrak yapan, bayrak atölyeleridir (aslında kitaptaki sanayi versiyonu daha iyiydi)).
Düz sinema filmi olarak izlerseniz pek bir haz alamazsınız, sinemayı okur gibi izliyorsanız zevkten 4köşe olmanız işten bile değildir. Sağlık taramalarında Kemal'in kucağındaki bebeyi annesine fırlatıvermesi, o çok konuşulan asansör sahnesi, sökülen ceketin dikilme sahnesi (o ne gizli bir oral seks göndermesidir o öyle!), "geçici" melek dövmesi ve daha neler.
Bay Kesal'ın politikada durduğu yer belli, yaşadıklarını da aktarmış olabilir. Kültür Bakanlığı desteğini de almış (haşa eleştirmiyorum, gayet de iyi yapmış). Ancak kurtlu zihnim, bunun bir de muktedir versiyonunu çekebilecek babayiğit var mıdır diye meraklanıyor. Anladığımız kadarıyla iktidar (hele ki belediye iktidarı) oldukça yağlı kapı. Öyle filmimizde yapıldığı gibi "almadan vermeye geldik" gibi şeyler pek görülmüyor (belediyede çalışan herkesin (ve dahi yakınlarının) göreve başlamadan önce ve bitirdikten sonraki mal beyanlarının açık olması gerekiyor zannımda). Neyse kısa keselim, Aydın abası olsun. Ben keyifle izledim ama kafa boşaltmak için izlenecek film değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder