Heisenberg, Schrödinger, Bohr gibi isimler kuantumun kapıları açtılar. Bir de gördük ki; ışık hem partikül hem dalgaboyu özellikleri gösterebiliyordu. Schrödinger bunu kedisiyle çok iyi açıkladı. Kutuyu açmadan kedi ölü mü diri mi bilemiyorduk. Sonuç tamamen belirsizdi ve bu belirsizlik (ki pozitif bilim hiç sevmez) tamamen bilimseldi.
Bunun felsefedeki yansıması muhakkak bir karşılık bulacaktı. Öyle de oldu. Popper, Feyerabend, Kuhn ve daha niceleri "postmodernizmi" buldular. Bu postmodernizm denilen şey liberal kapitalizmin işine öyle yarayan bir enstrümandı ki hemen sonuna kadar kullanmaya başladılar. Her alanda kullandılar: bilimde, sanatta, sosyolojide, psikolojide, siyasette, mikro toplum mühendisliğinde. Hala da kullanıyorlar. Farkında olmasanız da bu kullanımın hedeflerisiniz.
Bay Kara, postmodernizmin edebiyat ve felsefede kullanımını ele alan bir üçleme yazmış. Pek bilinmeyen bir yayınevinden çıkan üçlemenin, ilk kitabı Şubat 2019'da, ikinci ve üçüncü kitapları ise Şubat 2020'de yayımlanmış. Üçüncü kitapta 600 (ALTIYÜZ) adet basıldığını görüyoruz. Edebiyat piyasalarını faş eden, g.te g.t diyen bir kitap. Böyle olduğu için çok satmamasını, gözönüne çıkarılmamasını, hakkında yazılıp çizilmemesini anlayabiliyoruz. Sadece Özdemir İnce şöyle (Bkz.) birşeyler yazmış (o da yürek yemiş olsa gerek zira kitapta Cumhuriyet'e de adamakıllı giydiriliyor).
Kerameti kendinden menkul yazarları hiç sevmiyorum. Eğer ki bilimsel bir konuda yazacaksa bilimsel bir eğitimi, makul bir titri olması gerek diye düşünürüm. Bu minvalde yazarımız Taylan Kara hakkında bir araştırma yaptım. Yazdığı eserlerin yazarı olması haricinde hiç bir bilgiye ulaşamadım. Ne eğitim, ne iş, ne de kişisel hiç bir bilgi yok. Oysa hem web sitesi hem de youtube kanalı var. Bu bana garip geldi ve yazdıklarını negatif bir önyargıyla okudum. Ancak şöyle bir pozitif durum var ki yazılarda: her yazıda alıntılanan veriye ait titiz alıntı ve dipnotları var. Üşenmedim, yazılardan cımbızla seçtiğim dipnotları araştırdım (sayfası sayfasına). Evet alıntılanan ifadeler, dipnotlarda olduğu gibi geçiyor. Öyleyse yazılanlara itimat etmek zorundayız. Bay Kara, çeşitli alıntıları alt alta yerleştirerek görüşünü ileri sürüyor. Görüş, zaten alıntıları okuyunca ortaya çıkıyor (eğer okuyucu aşırı ebleh değilse (Bkz.ben (hep az ebleh olduğumu düşünmüşümdür))), yazarın da bunu pekiştirmekten başka bir şey yaptığı söylenemez. Ancak bu (kimi zaman birbiriyle ilgisiz gibi görünen) alıntıları derlemek kolay bir iş değil. Üçüncü kitabın ortalarında pek bir müteessir oldum zira, ele alınan kitlenin tarifi aynen zatıma eski bir eldiven gibi oluyordu. Tespitler dimdik öküzgözü (bulls eye) isabetliydi.
Genel olarak herkese, tüm odaklara eleştiri yönelten bir metin. Liberallere, solculara, sağcılara, dincilere, sekülerlere, sözde bilimcilere ve daha neler nelere. Bu ağır negatif tespit silsilesinden kurtulabilen pek azdır. Ama bilmek bilmemekten iyidir. Edebiyatla hemhalseniz, okumayı seviyorsanız; neler olup bittiğini öğrenmek için alın okuyun efendim.
Altta; kitaptan aklımda kalan bazı konu başlıklarından seçmeler var. Belki ilginizi çeker.
- H.A.Toptaş'ın en çok kazanan edebiyatçılardan olduğunu bilmiyordum. (şahsen ilk iki sayfadan sonra tahammül edememiş, hiç başlamamıştım)
- C.Şengör ve İ.Ortaylı'nın bir kesimin aydınları olarak biçilen role uygunlukları.
- Edebiyatta Orhan Pamuk'u eleştirmenin yasak olması
- Onat Kutlar'ı kimin öldürdüğünün nasıl gizlendiği (gizlendiği demeyelim de nasıl üstünün örtüldüğü)
- Parsiyel Agonizm
- Sivil Toplum Kuruluşlarının cemaziyülevveli
- Ot, Kafa, Bavul vb. dergilerin işlevi
- Edebiyat sevicileri, sanat piyasaları
- Ilımlı Kemalistlerin, aydınsız Cumhuriyetçilerin iflah olmaz eblehliği ve daha neler.
hemen baktım üçlemeye, dediğiniz gibi pek ilgi görmemiş, sebebini anlamak zor değil tabi, merak ediyorum ama o kadar eleştiriyi kaldırabilir miyim bilmiyorum:) elinize sağlık:)
YanıtlaSil