4 Nisan 2020 Cumartesi

"Honeyland" Çok Sahici Bal Diyarı...

   Üsküp yakınlarında terk edilmiş Bekirlice Köyü. Toprak yok, ağaç yok (evler hep taştan). Hatice, bu virane köyde yatalak ve yarı kör annesiyle yaşar. Elektrik, su, ve medeniyetin getirdiği hiç bir konfor yoktur (filmde sıklıkla geçen uçak izleri sayesinde olayların günümüzde geçtiğini anlayıp, şaşırıveriyordum) Geçimini, çoğunlukla bölgedeki yabani kovanlardan azınlıkla da köyde yerleştirdiği karakovanlardan aldığı azıcık balla sağlar. Olaylar gelişir.
   İzleyeli henüz bir saat olmadı. Hala etkisinden kurtulamadım. Belgesel diyemiyorum çünkü bildiğiniz serim, düğüm, çözüm var. Sinema filmi de diyemiyorum çünkü profesyonel oyuncular, müzik, senaryo ve sinema filminin olmazsa olmazları yok. Ancak ne ad verirseniz verin, izleyiciyi en şükela sinema filmi kadar içine çeken, duygulandıran, düşündüren bir pelikula. Yalağın içindeki kaplumbağa, sudan yaprakla kurtarılan arı, kütükteki kovanın yağmalanmasındaki enfes çuvallama, "yarısı sana, yarısı bana" mottosu, gökyüzünde sıklıkla görülen uçak izleri gibi metaforları sinefiller kolayca algılayabilirler. Sinefil olmayan izleyici ise sanki midesinde bir batma hissi duyacaktır. 
   Dar çerçeveden bakıldığında, ilk paragrafın devamı şeklinde algılanabilir. Ancak bakış açınızı biraz genişlettiğinizde karşınıza,
  • insan doğa ilişkisi,
  • mutluluk,
  • aile,
  • kapitalizm eleştirisi (hem de en dilimlercesine olanından)
  • kadının gücü
  • hayvan sevgisi (Ceki, kediler, arılar) 
  • duanın gücü (Hüseyin'in ölen sığırlarına acıdım, Hüseyin'e zerre acımadım)
  • çocuk, hayvan istismarı
  • kolayca adlandıramayacağınız duygular (mazluma tahakkümün fakire nasıl koyduğunu bilemezsiniz!) çıkar. 
   Bunların dışında çok daha fazla da çıkarım yapılabilir ikinci izlemede (alelacele yazıyorum affola!). Ama birbuçuk saat boyunca hiç altyazıya ihtiyaç duymadan (filmin tamamı çocukluğumun (baba tarafı Kosovalı) diliyle geçtiğinden hiç yadırgamadım (küver citsın!)) izledim. 
   Çekimler üç yıl sürmüş, 400 dakikadan 89 dakikaya indirgemişler. Küçücük taş odalarda nefis kadrajlar yakalamışlar. Müzik yok. Sonradan biraz araştırdım: Hatice'ye erkek kardeşinin köyünde daha iyice bir ev almışlar. Tabi yine baharda eski köyüne gidiyor arılarına bakıyormuş. 
   Holivut ve yeşilçam'a (var mı hala böyle bahseden memleketin sinemasından) meyyalseniz sarmayabilir ama bir başladınız mı gerisi gelir. Ama sinefil bir bünyeniz varsa kaçırmamalısınız... 
 PS: O dişlere rağmen Hatice çok güzel bir kadın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder