Gürcistan, 1990.
Gürcistan ve Abhazya arasında bir savaş (mutad üzre). O bölgede 1800'lerin sonunda kurulmuş Estonya köyleri var. İvo, Estonyalı bir mukim. Köyünü bırakmamış. Herkes Estonya'ya gitmiş, o kalmış (ama niye kalmış). Tabi bir de arkadaşı Margus.
Margus'un derdi gücü : mandalina bahçesi. O topluyor, marangoz İvo; mandalinalara kasa yapıyor. Sakin köylerine kadar gelen savaş. İvo'nun evinde düşman taraftan iki askerin zorunlu nekahatlerine mekan oluyor. Gürcü Nika, Çeçen Ahmed (ki adeta Halit Ergenç replikasıdır).
Birbirlerini öldürmeyi başaramamış bu iki düşman, birbirlerini tanıyacaklar, olaylar gelişecek.
Hepi topu dört kişi üzerinde dönen bir öykü. Efekt, entrika, aksiyon yok. Holivuttan çok uzak (filmde İvo'nun söylediği gibi "Sinema büyük bir aldatmaca). Subliminal mesaj yok, doğrudan yüzünüze bam bam bam bağırıyor.
Geçenlerde "Joyeux Noel" i izlemiştim de (aldığı iddialı ve olumlu eleştirilere karşın) içimden yazmak gelmemişti. Nedir, Avrupa ortak yapımı bu şişirilmiş filmde verilen mesaj aşırı sığdı. "Madem din kardeşiyiz, madem Noeli bile aynı kutluyoruz öyleyse ne diye savaşıyoruz ? Kuralım AB'ni, gelsin ekonomik sömürü (başkalarına)".
Mandalin öyle değil. Madem ki insanız, savaşmaya gerek yok diye basbas bağırıyor. Bunu ajitasyona kaçmadan, süslemeden, dolandırmadan doğrudan veriyor. Aklımda kalanları maddelemek daha kolay olacak, zira filmi bitireli bir on dakika oluyor. Üzülüyor insan. Ve yatışmadı henüz.
Hepi topu dört kişi üzerinde dönen bir öykü. Efekt, entrika, aksiyon yok. Holivuttan çok uzak (filmde İvo'nun söylediği gibi "Sinema büyük bir aldatmaca). Subliminal mesaj yok, doğrudan yüzünüze bam bam bam bağırıyor.
Geçenlerde "Joyeux Noel" i izlemiştim de (aldığı iddialı ve olumlu eleştirilere karşın) içimden yazmak gelmemişti. Nedir, Avrupa ortak yapımı bu şişirilmiş filmde verilen mesaj aşırı sığdı. "Madem din kardeşiyiz, madem Noeli bile aynı kutluyoruz öyleyse ne diye savaşıyoruz ? Kuralım AB'ni, gelsin ekonomik sömürü (başkalarına)".
Mandalin öyle değil. Madem ki insanız, savaşmaya gerek yok diye basbas bağırıyor. Bunu ajitasyona kaçmadan, süslemeden, dolandırmadan doğrudan veriyor. Aklımda kalanları maddelemek daha kolay olacak, zira filmi bitireli bir on dakika oluyor. Üzülüyor insan. Ve yatışmadı henüz.
- Margus'un "hani karşılığı bir yana mahsul dalda kalacak" fikri.
- Ahmed'in filmin sonunda dinlediği sarı kaset.
- İvo
- Belletilmiş önyargılar (sanki aksi varmış gibi !).
- Kasa yapmaktan tabut yapmaya geçen süreç.
- Atölyede elektriğin olması evde olmaması.
- Margus'un evden kurtardığı fotoğraflar.
- Ve son beş dakika.
Güzel ve yalnız memleketimde gösterime girmemiş. Girmeliydi. Hani Oskara falan da adaylığı var. Çekimler, kurgu, oyunculuklar, görüntü, sanat yönetimi, diyaloglar, senaryo her bir şey tamam. Bunun DVD'si BR'i falan da yok piyasada. Tek çare malum ortamlardan bulup izlemek. Yapabiliyorsanız öyle yapın, eşe dosta verin, ne kadar çok insan izlerse o kadar iyi.
Velhasıl; Usta'nın sözünü bir kez daha yâd ederek bitirelim yazıyı "Savaş icat eden, görmesin cennet !"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder