Her mesleğin jargonu ayrı. Avukatlarda "üstad", akademik çevrede "hocam", sanayide "usta" ise denizaltıdaki karşılığı "frend"dir (evet "friend" ya da "dostum" değil, nasıl yazılıyorsa öyle "frend"). Pek sevdiğim denizaltıcı frendim bana bu kitabı armağan edince, oturduk başına, kaynakçasıyla birlikte 183 sayfalık (ancak küçük puntolu olduğundan kelime sayısı 200 sayfalık kitapların üstündedir) kitabı bir güzel hallettik.
Yazarımız her ne kadar başka bir mesleğe (mimarlık) insitap ettiyse de bahriyeye ve özellikle denizaltıcılığa meftun. Hâl böyleyken oturmuş 1942'de üzücü bir şekilde batan Atılay denizaltısı üzerinden, memleketimizdeki denizaltıcılığın da sergüzeştini anlatan bir eser kaleme almış. 1915, 1918, 1934 ve 1942 yıllarında eş zamanlı olarak ilerleyen metnimiz; Dünya Savaşları arasındaki geçişleri, İmparatorluğun son zamanları, Cumhuriyetin ilk yılları arka planında denizaltıcılık ekseninde Atılay Denizaltısının hazin kazasını mercek altına alıyor. Edebi bir eser olmaktan ziyade belgesel/dokümanter yanı daha ağır basan bir kitap. Gerçek bir olayı aktarırken gerçek kişilerden bahsediliyor ve kullanılan jargon oldukça resmi. Hani dramatize edilmiş belgeselleri görmüşsünüzdür ya! İşte aynısı. Çok aradımsa da yazarımızın bir fotografisini bulamadığım için eksik olduğunu düşündüğüm bir kitap tanıtımının sonuna geldik. Eseri, hem tarih hem de denizaltıcılığa meraklı tüm okurlara öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder