Gündem fena geliyor insanın üstüne. Memleketiminki yetmezmiş gibi korona şeysi, çekirgeler, göktaşları (başımıza taş yağacak diyemiyorum, o da bulundu!) antraktsız bir korku filmi yok dehşet operası (hem korkunç, hem sıkıcı) gibi.
Ne mi yapıyoruz? Açıyoruz montipiton filmleri, yanımızda yöremizde her türünden müskirat, yaslanıyoruz arkamıza. Bir saat sonra pırıl pırıl şımşıkırdak oluyoruz.
Şu aşağıda gördüğünüz altı deli adam, bir dönem değişik bir mizah anlayışı yarattılar. Muhalifliğin dibine vurdukları bu mizahı günümüzde yapabilmek cesaret ister (bakınız! bu mizahı bugün İngiltere'de yapmaktan bahsediyorum, güzel ve yalnız ülkem bu kategoriden elbette ki azadedir).
Daha önce bu güncede "The Life of Brian"ı yazmaya çalışmıştım (8 yıl kadar olmuş). Bu meyanda, çetenin diğer filmlerini de izledim, daraldıkça da izliyorum. İkisinin afişi yukarıda, birinden başlayacaksınız, "Hayatın Anlamı"ndan başlayın. Aileye, devlete, askerliğe, dine, ahlaka, dayatılan gerçekliğe hülasa aklınıza ne kadar düzen geliyorsa hepsine çok akisli bir fika (bunun anlamı Hulki Aktunç'un argo sözlüğünde vardı ama aradım taradım bir yığın rafın içinden o pek kıymetli sözlüğümü bulamadım) çakıyorlar. Ayrıca hindistan cevizi kabuklarının tıktıklamasıyla ata biner gibi yapan Kral Artur gözlerimin önünden gitmiyor. Son olarak sadece kutsal kase'deki şu sahne üzerine düzinelerce mem (bunun anlamı için de bir zahmet Richard Dawkins okuyalım!) türetimi var.
Şu günlerde izlenmesi zihne cila olur...
Yukarıdaki şarkı da insanı kendinden alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder