29 Mart 2020 Pazar

"İnsanın Bir Dakikası" Olmayan Literatürün Eleştirisi!

   Paralel okumalarda zihnimi hafifletir diye başladığım ancak bir süre sonra ana eksene koyduğum kesafette bir kitaptır. Kısacık olması (123 S.) sizi yanıltmasın, üç bölümden (İnsanın Bir Dakikası, Tersine Evrim, Bir Afet Bölgesi Olarak Dünya) oluşan kitabımız dikkatli bir okumayı sonuna kadar hak etmektedir. 
   Bugüne kadar okuduğum (ki bir hayli okumuşumdur) hiç bir kitapta rastlamadığım bir yöntemle; Bay Lem, yazılmamış kitaplar hakkındaki eleştirilerini döktürüyor. İlk iki bölüm bu minvalde yazılmasına karşın son bölümde yazılanları okuyunca, yazara olan hayranlığım pekişti. Bayan Lem'in sevgili oğlu Stanislaw; hayatın çetin badirelerini atlatmakla kalmayıp (kendisiyle ilgili olarak Ağustos 2018'de Bilim ve Ütopya'daki yazımda kısaca aşağıdaki gibi bahsetmişim), yazar/fütürist/filozof/teorisyen şapkalarını da (ve daha bir çok küçük başlığı (bere miydi o?)) zarif bir şekilde kendine yakıştırmıştır. İlk iki bölüm, yazılmayan literatürün eleştiriyse de, son bölüm: üstünde yaşadığımız bu şıngırtılı kürenin hikayesini taa en başından (bu kez kozmolog şapkasını takarak) türümüzün nasıl da bir büyük meteor çarpmasına bağlı olduğuna (bu kez de biyolog şapkası (hadi şapka demeyelim de bu kez daha mütevazi bir bere olsun)) kadar açıklıyor. 
   Bildiğimiz bilimkurgu romanlarından değil. Ancak Lem'in bombastik (misal ters evrim buna şükela bir örnektir) muhayyilesi ve oldukça derin bilgisine daha yakın durmak isterseniz kaçırmayınız...

Stanislaw Lem (1921-2006)
Çok şanssız bir yazardır. 1919’da Polonya şimdilerde Ukrayna’nın Lviv şehrinde doğar. Babası larengologtur. Lem de babasının izinden giderek tıp eğitimi alır, eğitimi bitmeden çıkan 2.Dünya Savaşı nedeniyle elektrik teknisyenliği ve otomobil tamirciliği yapar. Yahudi asıllıdır ve toplama kamplarına gönderilmekten kaçamaz. Becerileri sayesinde bu zorlu dönemi hayatta kalarak bitiren Lem, savaş sonrasında (belki de yaşadığı zor süreçler yüzünden) tıp doktorluğu yapmaz. Kendini edebiyata verir. İletişim ve felsefe ilgi alanlarıdır. Bu konuları kullanabileceği bilimkurgu türü ona yakın gelir ve yazmaya başlar.
Philip K.Dick, Ursula KLe Guin’le birlikte bilimkurguyu yüksek edebiyat seviyesine taşıyan isim olarak bilinir. Çoğu zaman eserlerinde verdiği mesajlar yüzünden başı yönetimle derde girer. Kitapları yasaklanmasa da dağıtım ve basım sorunları peşini bırakmaz. Sosyalist yönetimin pek hazzetmediği Lem, meslektaşı Dick tarafından da çok ilginç suçlamalarla itham edilir. 1961 yılında yazdığı ve “Gaia Hipotezi”ne dayanan ünlü eseri “Solaris” Rus sinema yönetmeni Andrei Tarkovski tarafından filme çekilince; büyük kitleler tarafından tanınır. 1963 yılında yayımlanan “The Invıncible” adlı eserinde (aynı isimler kullanılmasa da) sanal gerçeklik ve nano teknoloji kavramları geçmektedir. Mizah, aksiyon, gerilim gibi ögeleri ustalıkla kullanmasına karşın esas ustalığını felsefi çözümlemelerde yapar. Post-modernizm sularına yaklaşan “Solaris”te, bilimin her bilinmeyeni ortaya çıkarmak için yeterli olamayacağını, üstünde yaşanan gezegenin bir ruhu olduğunu belirtir. Bilimin kutsallaştırıldığı bir çağda yazılmasına rağmen dönemin bu konuda istisnai düşüncelerini yazmakta bir beis görmez.  Hayatının son dönemlerinde Varşova’nın banliyölerinde elektriği bile olmayan bir eve inzivaya çekilir, kimselere röportaj vermez, hiçbir şey yazmaz. 2006’da ölür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder