24 Ekim 2014 Cuma

"City of God" Ne denilebilir ki ?


 

 64 ödül kazanmış, 28'ine da ayrıca aday olmuş, hakkında yazılacak her şey yazılmış. İlk gösterildiğinde izlemiştim. Geçen yine izledim. Dedim "bir iki satır yazmazsam karnım şişecek", oturdum klavyenin başına.
   "Rocket, faveladan yırtmaya çabalar." konu budur.
   Brezilya'nın medarı iftiharı Riyodejeneryo'nun görmediğimiz yüzünü görüyoruz. İki saati aşkın (130 dakika) bir süre koltuklarımızda çivileniyoruz. Filmin açılışı, son on dakikadan önce başlıyor. Sinirli bir tavuğun, sote olma endişesini şükela bir sinema diliyle içselleştiriyoruz. Aklımıza Vilyım Golding'in "Sineklerin Tanrısı" geliyor (ki okumayanlar okusundur (sonraki kitabı "Piramit"i okumayın, ben yandım siz yanmayın)). Kan nasıl akıyor, insanlar nasıl ölüyor bilemezsiniz (bu bakımdan sabî sübyandan uzak tutun !), bu pelikula hakkında ne kadar ahkam kessem, ne kadar klavye oynatsam az kalır. 
   Ben bu kadar etkileyici tavuklu sahne görmedim. Kastın aktörlerden oluştuğunu zannetmiyorum. O kopiller nasıl bu kadar gerçekçi oynayabilirler bilmiyorum. Mega şehirlerin dramı (ki İstanbulinleri daha da alakadar etmektedir), insanın kesitli bir yaşam sürmesi, kesitlerin aralarındaki acımasız geçişler, gücün insanı tüketmesi, ve daha neler neler. Arkaplanın Riyodejeneryo olduğu filmlerde böyle acı bir gerçeklik var herhalde. Aynı duyguyu "Tropa De Elite" de de yaşamıştım. Onu da dördüncüye izlediğimde yazacağım. Bunda da aynısı oldu. (sevgili kâri, mahdut miktarda yeşilefe etkisinde cümlelerim yamuk yumuk oldu, üsluba aşinaysan anlamışsındın anlatmak istediğimi, değilsen sağ üst taraftaki kırmızı çarpıyı tıkla !). Bundan ötürü (Hüseyin Badem'e selam olsun !) kısa kesiyurum. 
   Şu kadarını söyleyeyim : sinefil statüsünde bir insansanız bunu görmezseniz olmamışsınızdır daha. Görün, oldurur adamı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder