27 Ekim 2014 Pazartesi

"Sen Aydınlatırsın Geceyi" Onur Ünlü'den değişik bir tat, bir doku.

     Bir yıldır bulmak için yarım yarım yarıldığım filmdir. Sinemalarda gösterilmedi (Başka Sinema dahil), DVD'si falan çıkmadı, Ankara'da bir tek Cermodern'de gösterilmiş kaçırdım, Ağustos ayında bir özel televizyon kanalında gösterilmiş (2009'dan beri televizyon izlemediğim için göremedim), (son çare) korsancılara baktım orada da yok (sürümü olmazdı zaten (ya da korsancılar O.Ü.'ye saygı duyuyorlar)). Bilemedim nasıl izlerim diye. Film işleriyle haşır neşir dostumdan rica ettim "rica ederim, bunu istemeyiniz" cevabı aldım. İyiden iyiye ümidi kesmiştim.
   Ki malum ortamlara düşmüş olduğunu öğrendim. İndirdim, suçluluk duyarak izledim. Yine söylüyorum : DVD'si çıksın alacağım. Bu sinema anlayışına para kazandırmak farzdır. 
   Yönetmen, filmi ticari kaygılar için değil, içinden geldiği için çekmiş (film hakkındaki bir röportajı okumak isteyenler tıklasın). Bu yüzden oldukça kişisel bir filmdir. Seven çok sevecek, hazzetmeyen hiç hoşlanmayacaktır (aman ne güzel öngörü !). 
   "Cemal, karısını çok sevmektedir."
   Konu budur. Olay kasabada geçmekte, kasaba hayatının gergin ve küçük ve sıkıcı ve boğucu ve yavan ve tehlikeli atmosferi (Vavien deki kadar olmasa da) yeteri kadar işlenmekte, bu kasabada yaşanan bir dramı merakla izlemekteyiz. Bir de : karakterlerin hepsinin doğaüstü bir gücünün olması durumu vardır. (Cemal duvarlardan geçip, duvarların arkasını görmekte, İsmet adlı güvenlik görevlisi flu bir şahsiyet olmakta, Cemal'in ilkokul öğretmeni ise direkman (direkmanı da kullanmayalı bir 20 yıl oluyor ha !) görünmez kadın olarak zuhur etmekte, Defne bir el çırpmasıyla zamanı durdurabilmekte, Nazım trol boyutlarında gezinmektedir.)
   Ne var ki : ne kadar fantastik olursan ol, hep bu hayatın kalıplarına uymak zorunda kalmıştır karakterler. Hiç ölmeyen adam (ki Cemal'le yaptığı diyalog yarıcıdır "Yasemin'i bi s.kem dedim ama vaktım (evet vaktım) olmadı.") besi hayvancılığı yapmakta, Cemal traş yapmakta (ki burada obsesif berberde "The Man Who Wasn't There" e bir gönderme var mıdır ? bilemedim.), görünmez kadın öğretmenlikle iştigal etmektedir.
   Cemal'in beyninde hep bir tekerlek dönmektedir. Ne zaman Yasemin mobiletini (Cemal'in motorize aracı mobilet'tir) yoldan çıkarıp refüje adar Cemal tekerleği durdurur. Ne zaman Cemal Çiğdem'im gerdanında Yasemin'in kolyesinin aynısını görür tekerlek dönmeye başlar. 
   Karakterler geçmişlerinden bahsederken, kamera hep yüzün yarısını alacak şekilde gerideki flu plana odaklanır, o zaman anlarız ki karakter geçmişiyle ilgili yalan söylemekte, gerçek ise arka plandaki şekliyle gerçekleşmektedir.
   Şiddet olduğunda ışık kaynağı harekete geçmekte (Cemal'in Yasemin'i hırpalaması),
   Zina ihtimali doğduğunda gökten taş yağmaktadır.
   Cemal en didaktik Orhan Gencebay kritiğini yapmakta, Shakespeare'den soneler okunurken araya bumbar ve işkembe girmektedir.
   Cemal, Yasemin'e senkronize kusarlarken evlenme teklifi yapmakta, aynı Cemal Defne'ye satırla girişebilmektedir.
   Keklik yetiştirirken gözlerinden kanlar gelen riyakar bir doktor, Cemal'in psikoanalizini tarlanın ortasında yaparken, Cemal'in eşcinsel saplantılarını kâh rüyalarından kâh morarmış gözünü bir süper kahramana tamir ettirirken anlarız.
   Olaylar muhtelif miktarda ayı ve güneşi olan, giriş tabelasında rakım ve nüfus yazmayan bir kasabada vuku bulmaktadır.
   Oyuncular yevmiyenin hakkını vermekte, görüntü yönetmeni şakşaklanmayı hakketmekte, "Mreyte Ya Mreyte" (iyi şarkı seven üstünü tıklasın) ve "Sevmek İçin Yaratılmış" filmden sonra zihnimizde takılmakta,  tam anlamıyla havada biten sonu ise "Allam ! şunun devamını bir çekseler de izlesek" temennisiyle içimize oturmaktadır.
   Nasıl yaşanıyorsa öyle bir argo ve şiddet kullanıldığından çocuklarla izlemeyebilirsiniz. Rakınız, beyaz leblebiniz, kapalı telefonlarınız, sağlam bir mesaneniz, boş bir akşamınız varsa; "orada ne oldu ?", "bu niye böyle dedi ?", "kimden hamileymiş ?" gibi sorular soran bir yareniniz yoksa izlemenizi öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder