29 Haziran 2014 Pazar

"Under The Skin" Sanatsal Bilimkurgu.

   Venedik film festivalinde yuhalamışlar bunu. Ben olsam yuhalamazdım. Ama sonuna kadar izlemek de başarıdır.
   Müzik çok rahatsız edici, hiç bir şeyin olmadığı sahnelerde bile zınn zınn kafamı ütüledi durdu. Filmdeki hiç bir karakterin adı yok. Son bir iki dakika haricinde bilimkurgu efekti yok. Yönetmenin senaryo gibi bir derdi yok. Kurgu yok. Çekimler HD video kamera ile yapılmış gibi. Işık, kadraj, sekans falan pek deneysel (yok !).  Durağan sahneler, akla NBC'nin ilk dönem filmlerine rahmet okutacak kefasettedir. İki saate yakın (108 dk.) bir süre "du bakali nolecek ?" beklentisiyle sonunu getirdim. Ev halkının tümü uyudu. Ben inat ettim uyumadım. Böyle olacağını bilseydim uyurdum. 
   Evet bu lümpen tanıtımımız.
   Bir de diğer yönden bakalım.
   Daha açılış sahnesiyle Kübrik sinemasına sıkı bir selam çakan filmimiz (karanlıktan aydınlığa geçiş, sıvılar, yakın çekim gözbebekleri falan) sonrasında insan donuna girmiş bir uzaylının gözünden biz fanilerin dünyasına nasıl olması gerekirse öyle bakıyor. Son derece ham görüntüler ve çiğ ışıklar ardında. 
   Kendisine verilmiş görevi bihakkın yerine getiren kadın karakterimiz, femfatal bir görüntü içinde ve son derece metaforik bir kostüm tasarımıyla (kürk) türümüzün erkeklerini en zayıf yerlerinden vuruyor (apışaralarından). Femfatal görüntülerinin sinematik olarak bu kadar net verilebildiği başka film görmedim. Karanlık yüzeyde kadının peşinden giderken yavaş yavaş boğulan ve sadece deriden ibaret kalan erkişiler !.. 
   Devyitlinç'in Fil Adam'ına çakılan bir diğer selam ise senaryonun kırılma noktasını oluşturuyor. Bu noktadan sonra uzaylı kahramanımız içine girdiği kumpastan firar edip, "insanlaşma" sürecine yaklaşmakta. Lakin Larsfontriers'in Antikrist'ine çakılan bir selamla finale geldiğimizde bizleri tatsız bir sürpriz bekliyor (aman ormancı, canım ormancı). 
   Bütün bu olup bitenler, izleyiciye herhangi bir mesaj kaygısı gütmeden (kurgu yok), acele etmeden (dakikalarca boş boş durulabiliniyor) ve izleyicinin kendi hayal gücünü çalıştırmasına yönelik olarak (senaryo da boş) ince ince işleniyor (gri satırlar içimden geçenlerdir). Sıkarletyohansın rolün gerektirdiği donukluğu çok iyi vermiş (her tarafı meydanda ama o bile zevahiri kurtaramıyor). Rolünde kendisine eşlik edenlerin büyük bir kısmının (arabaya binenlerin) profesyonel oyuncu değil hakikaten de o anda yol sorulan sıradan insanlar olması ilginç bir deneyimdir. 
   Kübrik, Linç, Triyers sinemasını seviyorsanız, bunu da seversiniz (ama çok çabalamanız gerek). 
   Karar sizin.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder