Filmi izleyeli yirmi dakika oldu, aklımda kalanlar henüz daha sıcakken yazayım da unutmayayım.
Elbette gitmeden önce ekşitatlısözlüklere göz attık, izlediğimiz sinema bloglarını okuduk, bildiğimiz sinema yazarlarının kritiklerini inceledik. Hepsi de olumlu eleştiriler idi. Olsun ben yine de ahkamımı keseyim.
Film uzun (3 saat 20 dakika). Sanırım 20 dakikayı geçen bir kaç plan da var. Dikkatimin düştüğü anlar oldu. Sonra toparladım ama. Neredeyse tümü kapalı mekanlarda çekilmiş. Uzun sahnelerde tiyatro oyunu izlediğim kanısına kapıldım. Protagonisti, antagonisti yok (aynen gerçek hayatta olduğu gibi). Kendi koltuğumdan baktığımda kendimden izler taşıyan çok karakter var. Müzik, görüntüler, ışık, mekan seçimi, oyunculuklar (hele de imam ve öğretmeni canlandıran, kanlandıran Serhat Mustafa Kılıç ve Nadir Sarıbacak'a alkışlar gönderiyorumdur)(bir parantez daha açıp oyunculuklara değinelim : Haluk Bilginer : beklenen frekans (yalnız senaryo bir insana bu kadar mı iyi uyar), Melisa Sözen : ehh, Demet Akbağ : komedilere alıştık ya depresif karakter biraz göze batıyor, Nejat İşler : arızalı karakterlerde kendini aşıyor, İlyas : iyi yetenek (o bakışlar nasıl bakışlar !), geri kalan yan karakterler : pek şükela) NBC filmlerinde görmeye alıştığımız tarzda. NBC filmlerine aşina olanlar diyalogların cömertliği karşısında şaşırabilirler. Şaşırmasınlar. Çehov'un oyunlarına aşina olanlara ise herhangi bir uyarıya gerek yoktur. Onlar eski bir eldiveni tekrar giyiyormuşçasına izleyeceklerdir filmimizi.
Başlarda çarpan eleman olarak nitelendirdiğim Aydın'ın, film ilerlediğinde yutan elemana dönüşmesi, yutan eleman olarak nitelendirdiğim Necla'nın etkisiz elemana dönüşmesi; senaryonun gücünü göstermekte, "Men çe guyem, tamburam çe guyed" ise etkisiz/yutan eleman konumlarındaki toplumumuz aydınını pek güzel özetlemektedir. Nedir : NBC vizörünü bu kez (Bir Zamanlar Anadolu'da 'dan sonra) Anadolu'dan kente yöneltmiş. Tespitlerini, izlenimlerini pek de güzel aktarmış, ödülleri de kotarmıştır (zannımca daha da kotaracaktır (iyi de olacaktır)).
Uzun bir süreden sonra haftaarasıçalışmagünüakşamı gittiğim 19.40 seansında salonun (üstelik küçük bir salon da değil) neredeyse tamamı doluydu, kimse yarım bırakıp çıkmadı (Ankara sinefili didaktikliği), kimse telefonuyla oynamadı (kimselere çemkirmek zorunda kalmadım), gerekli yerlerde atılan küçük kahkahalar rahatsız edici değildi. Eee daha ne olsun ! Sağolasın Nuri Bilge Ceylan. İyi film izlemek isteyen gitsin, görsün. Torrent indirip, internetten izleyen de suçluluk duysun, gece iyi uyuyamasın, (işte de bir Kıbrıs bedduası) "sabahlara karşı köpek olasın" (iyiymiş bu (niye "sabahlara karşı" onu bilemedim işte)).
Benim gördüğüm şu : atların yakalanma sahnesinde atları kovalayan makferlanlıçizmeli bir eleman vardı. Aynı eleman dereden çıkarılan atı da çekiyordu. Şimdi kabul edelim ki makferlan Anadolu'da pek sık rastlanan bir giysi değil. Bilemedim yani.
SONHAMİŞ : Filmin lambalarını yazıya eklerken farkettim ki daha yazılacak çok şey olmasına karşın 06.30'da işe koyulacak bu fakirin yazmaya enerjisi kalmamış. O yüzden nedir : ikinci izleme elzemdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder