Karanlığın Sol Eli, ışıktır. Der ve tanıtıma bodoslama başlarız.
Yeniyetmeliğimizden beri hastasıyız bilimkurgubilimin. Asimovla başladı, Filipdik, Frederikpohl, Cülvern, Reybredböri, Haksliy, Volter (kendisinin şükela bir bilimkurgu öyküsü vardır : Siriuslunun biri ! ile Neptünlünün diğeri arasında hasbıhal şeklinde geçen) ve diğerleri ile devam etti. Zamanla herşeyde olduğu gibi bunda da bir beğeni oluşturur oldum. Doktorov, Stanislavlem, derken Bayan Guin ile de bu meyanda tanıştık.
Ursula Hanım'ın bilimkurguları bildiklerinizden değildir. Kendileri teknolojik ilerlemeden ziyade hümaniteye yönelik yazar. Dolayısıyla laser tabancaları, "ışınla beni sıkati"leri, "hiçi"leri olmayan kitaplardır yazdıkları. Beklentileriniz bu yöndeyse hiç yanaşmayın.
Lakin yaşadığımız toplumla ilgili (milliyetçilik bazında değil, küresel olarak) gözlemleriniz, tespitlerin, kritikleriniz varsa (bilimkurguyla ilgilenmeseniz dahi) okumanız gerekir.
En bilinen eseri "Mülksüzler"de kapitalizme sıkı bir kroşe geçiren Le Guin, bu kitapta da seksistlere sağlam bir aparkat çakıyor.
Yayınlandığı yıl (1969) Hugo ve Nebulayı kapan kitabımız : yaşayanlarının tümünün "hümanoid hermafrodit" olduğu, cinsel kimliğin bir statü ya da güç aracı olarak kullanılmadığı, düalizm eğiliminin azalmış, güçlü/zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan ve benzeri ikiliklerin olmadığı, cehaletin, şimdinin, mevcudiyetin, ilerlemeden daha gözde olduğu bir gezegende geçiyor. Kış adlı gezegenimizde genelde hep kutup iklimi süregelmekte, canlılar savaş denen ceberruttan azade, iktidarın ise otoriter olmadığı bir toplumsal düzende yaşayıp gitmektedirler. Derken uzaydan bir elçi gelir (üstelik pipisi de vardır). Hermafroditlerimizin cinsiyet karşısında takınacakları tutum ne olacaktır ? Konumuz budur.
Vallahi konuyu okuyunca ağzım sulandı. Bu nasıl bir damardır ?
Önsözü okuyunca iştahım iyice açıldı. Zira önsözde yazarın okurla sohbetini ezel evvel severim. Bayan Le Guin de burada salmış makaraları, yazar taifesine sıkı bir özeleştiri getirmiş. İşte küçücük bir paragraf :
"Bir roman, herhangi bir roman okurken, içindeki her şeyin uydurma olduğunu gayet iyi bilmeli, ama okuma sırasında her kelimesine inanmalıyız. Nihayet kitabı bitirdiğimizde - iyi bir romansa eğer - onu okumadan önceki halimizden birazcık farklı olduğumuzu, sanki yeni bir yüz görmüş, sanki daha önce hiç geçmediğimiz bir sokaktan geçmiş gibi biraz değiştiğimizi görebiliriz. Ama tam olarak ne öğrendiğimizi, nasıl değiştiğimizi söylemek, bu çok zordur işte."
Böyle inciler daha pek çok.
Ama kitap başladı, beni aldı bir üzüntü. İlk sayfadan itibaren herhangi bir kaideye oturtulmayan isimler, kavramlar, kahramanlar, soyutlamalar (üstelik hepsinin uzun ve ezberlenmesi zor fonetikleri var) gırla gidiyor. Dedim "ilerledikçe açılırız". Yok, olmuyor. Sonlara yaklaştıkça sisler dağılır gibi oldu, tam bazı isimleri hatırlar gibi oldum kitap bitti.
Misal : şu aşağıdaki paragrafa biraz tahammül gösterin.
"Estraven'i tanıdığımda kemmeringi falan yoktu ama bu adam hakkında kuşkulanmak gereksizdi. Ve bana bir ders vermişti : şifgretor etik düzeyinde oynanabilir ve usta oyuncu kazanır. İki hamleyle köşeye sıkıştırmıştı beni. Parayı yanında getirmiş ve bana vermişti. Karhide Kraliyet Ticari senetleri halinde yüklü bir miktar."
Tüm kitap bu (ki bu anlaşılabilirlerinden biridir) ve buna benzer cümlelerle ilerliyor. Olay akışı heyecanlı, gereksiz detaylar gırla gidiyor ama : ah o kavram karmaşaları. Zannımca burada yazar, okura "gayret edemeyen, okumasın" mesajı vermektedir.
Önerim : sıkın dişinizi. Cinsiyet denen kavramın hayatımıza kattıkları ve aldıklarını sinik bir açıdan izlemek, "olmasaydı ne olurdu ?" sorularını sormak ve cevapları üzerinde düşünmek için (tabiyki isimlere ve kavramlara takılmamak kaydıyla) sonuna kadar bir okuma yapalım.
HAMİŞ : Umuyorum ikinci okumada daha açık bir tanıtım yapabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder