Seri polisiyeleri seviyorum. (Bkz. Bernie Rhodenbarr, Mathew Scudder vs.). Bu kez yine oğlak yayınlarından, yine bir seri, fonda kediler var (Koko&YumYum (hemi de siyamlar)). Oturduk başına Brahms Dinleyen Kedi ile iki gün sonra da Kırmızı Gören Kedi'yi bitirdik.
İskoçyalı gazeteci Jim Qwilleran, sarkık bıyıkları ve içinde kabaran iskoç cimriliği&gazeteci bonkörlüğü arasında bocalamaları, egzantrik gardrobu ve huysuzluklarıyla (elbette ki kedilere olan düşkünlüğü de gözardı edilemez) güzel bir polisiye karakteri. Kediler üstlerine düşeni yapıyorlar. Atmosfer de iyi yansıtılmış (okurun gözünde bir dünya canlanıyor). Ancak benim için polisiyede olmazsa olmaz bazı koşulları karşılamıyor. Nedir: serim ve düğümde açık edilen bazı ipuçları okuru kimi kişilere yönlendirir. Okur son sayfalara kadar bunlar üzerinde akıl yürütür, tahminler yapar. Yazar ise son sayfada akıllıca hamlelerle tüm bu tahminleri boşa çıkarır, aklınıza gelmeyen bir karakteri "katil" olarak sunar. İpuçlarını da öyle bir değerlendirir ki "aaa benim niye aklıma gelmedi bu!" der şaşırırsınız.
Bu seride diğer bütün yan unsurlar bittamam olmasına karşın asıl hüner gerektiren asıl bu omurga eksik kalmış. Brahms'lı öyküde olsun, Kırmızı Gören'li öyküde olsun (ilkinde hiç görünmeyen bir karakter, ikincisinde ise okurun ilk aklına gelen kişi) finalde hiç şaşırmadım. İdare eder bir akşam yemeğinin ardından gelen tatlının son derece fiyasko olması gibi (üstü çatlamış, bayat fırın sütlaç) bir şey. Bu seriye bir şans daha verip bir kitabı daha devireceğim ondan sonra bu yazıyı da güncellerim. Şimdilik önermiyorum!
Polisiye yönü zayıf ama hoş bir seri:)
YanıtlaSilBakalım üçüncü bitti dördüncüye doğru alışmaya başladım:)
Sil