384 sayfalık bir monolog. "Damızlık" bir kızın ağzından distopyaların tozu attırılıyor. Yazılanlar öylesine içselleştirilmiş ki "nasıl oluyor da böyle oluyor?" diye soramıyor bile biçare okur. İlerledikçe neden böyle olduğunu anlar gibi oluyoruz ve roman bitiyor, yazılar çıkıyor.
Distopyayı pek severim. Yeniyetmeliğimde okuduğum (ve daha sonraları da çok okuduğum) "1984"den beri böyle. Bayan Etvuud'un Antilop ve Flurya'sından sonra dizisi de çekilen ve kalabalıklarca daha çok tanınmasını sağlayan bu kitabına da kayıtsız kalamazdık elbette. İki günde bitti. Ama böylesine karamsar bir distopyayı beklemiyordum doğrusu. Yazarımızın feminist çizgisinden olsa gerek cinsler ve sosyal sınıflar arası çok kasavetli bir dünya resmedilmiş. Okurken bunaldım vallahi!
İşin içinde teknoloji ve bilim yok. Öjenik uygulamalar sadece viktoryan dönemi pratikleriyle hayat bulduğundan mı nedir (seçilimli melezleme) bir önceki kitabı daha bir yutarcasına okumuştum. Bu ise meyanesi (beşamel sosu) fazla yağlı bir beğendiyi bitirmek istercesine okundu. Sonunda bırakılan açık kapı bile içimi ferahlatmadı. Yine de siz bilirsiniz.
Ben sevmiştim. Aslında distopyaya zihin okuması olarak baktığımızda hedefe bilim ve teknolojisizde ulaşılabildiğini görüyoruz. Mesela Hayvan Çiftliği. Örneğin 451 Fahrenheit... Bu açıdan bakıldığında sadece doğurması için kadınların köleleştirilmesi da hatırı sayılır ve olasılığı yüksek bir distopyadır bence.
YanıtlaSilSaygılar
Verdiğiniz örnekleri düşündüm de, doğru. Ancak "damızlık" kadınlar distopyası olasılığı yüksek olmasın lütfen :)
Silkitaplığımda yıllardır (!) bekliyor ama bir türlü elim gitmiyor, dizisini de izleyemedim... yazarın KÖr Suikastçi kitabını çok sevmiştim ama...:)
YanıtlaSilBen de "Kör Suikastçı"ya yeşereyim o zaman :)
Sil