28 Aralık 2014 Pazar

"Yemezler !" Dr.Yavuz Dizdar'dan Korku Kitabı

   Yavuz Dizdar bir onkolog. Geçen yılın sonunda, benim şimdiye kadar okuduğum en irkiltici kitabı yazmış. 14 bölümden oluşan kitap, her biri diğerinden etkili başlıklar taşıyor. Bu satırlardaki her iddia, makaleler ve yayınlarla destekleniyor. Anlıyoruz ki : okuduğumuz kitap popüler kültüre hitap eden gelir geçer içeriklerden değildir. Bilakis, okuma güçlüğünün aşılması için kitabın başında "okura not" adı altında, okura gereken yönlendirici destek verilmiş, nasıl okumamız gerektiği bir güzel açıklanmıştır. 
   Bendeniz 2009 yılından beri televizyona bakmıyorum. Bay Dizdar televizyonlara da pek çıkar, doğru bildiklerini söylermiş. Hakkında yazılanlara şöyle bir baktım da, eleştirilerin çoğunun yapıcı değil yıkıcı olduğunu gördüm. Hakkındaki genel kanı negatifse, bir yazar okunmaya değerdir. (oha aforizma buldum). 
   Fizyoloji, besin fizyolojisi, tıp, anatomi, biyoloji ve beslenme konularında bilgim pek az. Bu nedenle bir fikir de geliştiremedim. Bu konu ile ilgili tek verim : şimdiye kadar yaşadıklarım, gözlemlediklerim ve az da olsa okuduklarım. Bu halimle bile kitabı altını, üstünü çize çize bir ayı aşkın bir zamandır okuyorum. Bu kadar uzun sürmesinin nedeni, bölümlerin hazmedilmesinin bir haftaya yakın sürmesidir. Okuyorum, irkiliyorum daha fazla ilerlemeye, bir hafta sonra merak korkuya baskın çıkıyor, bir iki bölüm daha okuyorum, haydi başa dönüyoruz. Öyle böyle derken iki ayı aşkın sürede bitti (bir nevi arakolpa anti-rekoru).
   Her bölümün başlarında bir takım isimler var. O bölüm o kişiye altta yazan hasletleri nedeniyle atfedilmiş. Misal 4.bölümün başı : "Victor Ananias'ın değerli anısına... Beslenmenin doğadan geldiğini anlatmadaki çabaları için." .
   Kitabımızın içeriği beslenmemizdir. Alt başlıklar olarak da bilimin endüstrileşme süreci, sindirim işlevi ve mekanizması, beslenme ve hastalık ilişkisi, süt, yoğurt, ayran, endüstriyel et, piliç ve yumurta, şeker, tarım ilaçları, çıkarımlar, beslenmenin ekonomisi, uluslararası boyuta derin ticaret zinciri gibi konular işlenmekte. Şikemperver kari, bu kitaba ilgisiz kalmamalı, hatta başucunda bulundurup ara ara bilgilerini tazelemeli. Nedir : okudukça "aa hakkaten de" diyebileceğimiz bir çok gerçeklik ile yaşadıklarımızı anımsadığımızda idrak edeceğimiz beslenmeye dair önemli bilgilerin, hayatımızda olması şarttır. 
   Endüstrileşmiş gıda ile beslendiğimiz bu günlerde, sayısı gittikçe artan ve nedenlerini bilemediğimiz güncel hastalıkların (reflü, aşırı tüylenme (yumurtayı kesin), anksiyete, panik atak vb.) beslenmemizden (ya da beslenmememizden) kaynaklandığına dair küçük bir fikir kırıntımızın olması ve bundan kelli yediklerimize daha ayrı bir özen göstermemiz gerektiğini anlamamız için bu şarttır. 
   Şartlar fazla olmaya başladı. Aşağıda kitaptan aklımda kalanlardan küçük bir buklecik var. Meraklı okurun dikkatine sunulur.
   Ana babalarımız neyse de. Daha büyük ebeveynlerimiz gibi beslenmemiz dileğiyle.
ÖNERİLER
   UHT süt, ölü süttür. Mümkünse güvendiğiniz sokak sütlerini kaynatarak, yoğurdumuzu kendimiz mayalayalım. Hiç olmadı kutu süt değil, pastorize süt kullanalım. (pastorize süt 60 derecede kaynatılırken, UHT sütler 160 derecede kaynatılıyor ve yapıtaşları ciddi olarak bozuluyor)
   Ekşimeyen süt/yoğurt, kokuşmayan yumurta, bozulmayan gıdalardan uzak duralım. Böyle gıdaların yapıtaşları, geçirdikleri işlemlerden ötürü deforme oluyor.
   Kedi köpeğin yemediği, sineklerin konmadığı gıdalardan uzak duralım.
   Kelle yahut dil paça çorbasını (özellikle evde çocuk varsa) haftada en az bir kere masada bulunduralım. 
   Sakatattan uzak kalmayalım. 
   Geleneksel pişirme yöntemlerini tercih edelim. Yemeğin suyuna ekmeğimizi bandıralım.
   Boza, kefir, yoğurt (evde yapılmış olanını) gibi doğal mayalanmış gıdalar candır,
   Bembeyaz yumurta, yirmi dakikada pişen tavuk almayalım. (yumurta klorlu suda yıkanarak beyazlatılır, Endüstriyel piliç ise bir yılda geleceği boyuta 45 günde gelir. (45 günde kesilmese 60 günde ölür))
MALUMATFURUŞLUK KÖŞESİ
   UHT sütten mayalanmış yoğurtlar homojen olduğundan kaymak yapmaz. Bu açıdan kaymaksız yoğurtlar daha dürüsttür. Kaymaklı hazır yoğurtların kaymakları ise süte margarin yağı karıştırıldıktan sonra mayalanma aşamasındaki sütün üzerine püskürtülerek oluşturulur. Bu kaymaklar yoğurttan kolayca sıyrılabilir. Evde mayaladığınız yoğurdun kaymağını bir ayırmaya çalışın bakalım, hazır yoğurtlar kadar kolayca sıyırabiliyor musunuz ?),
   Her birimizin bağırsağında bulunan 300 kadar bakteri kolonisi beslenmemizin önemli bir kısmını gerçekleştirmektedir. Yeni doğan bebeğin bağırsaklarında bakteri faunası oluşmadığından ilk günler dışkılaması çok sağlıksızdır. Anne sütüyle kendisine geçen bakteri faunası işlemeye başladığında dışkılama ve beslenme düzene girer. Bu açıdan anne sütü esansiyeldir (bu da kitaptan aşırdığım bir kelime (vazgeçilmez anlamına geliyor.)). 
   Morali yüksek tutmak esansiyeldir (esansiyele sardım). Zira diyabet ve kanser dahil pek çok hastalık aşırı üzüntü ile tetiklenebilmektedir.
   İstek ve hazzı birbirinden ayırmak gereklidir. İstek bir gereksinimin karşılanmasına yönelik ortaya çıkar, haz ise geçici bir keyif alma durumunun karşılanmasıdır. Gerçek istek karşılık bulduğunda ortadan kalkar, hazza yönelik istekse tekrarını talep eder. Günümüzde endüstriyel yiyeceklerin özellikle atıştırmalık olarak adlandırılan cips, kraker gibi sınıfları haz duyusunun uyarılması üzerine geliştirilir. Bu aslında bilimin kötüye kullanılmasıdır.
   Bilimde bir "Fransız Paradoksu" vardır. Fransızlar bol miktarda kolesterol içeren peynir ve tereyağı tüketmelerine karşılık, kalp hastalıklarına ortalama batı toplumlarındakilerine göre daha az yakalanır. Bunun açıklanmasında en çok vurgulanan neden, düzenli tükettikleri kırmızı şaraptır. 
   Bugüne dek yaşam süresini uzatan tek bir yöntem bilinmektedir, o da günlük kalori ihtiyacının altında kalınması, yani az yemektir. 
   Yeni jenerasyon batı akademisi, onları yetiştiren bilim camiasından farklıdır. Bir kere yetiştiren kuşağın sahip olduğu saf merak ve doğayı açıklama çabası giderek ortadan kalkmıştır. Ama bir bu kadar önemlisi, bilim artık doğrudan sermayenin ve ticari sistemin kontrolüne girmiştir. (işte bu da beni çok hüzünlendirmektedir. Zira son yıllarda okuduğum, bilimi konu alan tüm yayınlarda aynı endişe dile getirilmektedir.)
   Vallahi daha da çok yazacağıdım ama yoruldum, Belki siz de yoruldunuz. Ama kitabı alın, korkarak da olsa okuyun (ki küçük çocukları olanların daha da çok korkacağı garanti !), kendinizi ve çevrenizi beslenme konusunda bilinçlendirin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder