Bir mevsim önceden ucuz bilet alınır. (bizim biletler iki kişi için 300 avro tuttu.Ankara-İstanbul-Barselona ve dönüşü)
Metro yakınlarında bir daire tutulur (7 yataklı, 3 yatak odalı süpersonik bir daire için bir haftaya 277 avro ödedik (buukingkom'da avantajları devamlı takip etmek gerek)).
Gider gitmez havaalanı turistasinformaziyonastan 30.5 avroya beş günlük barselona travel card alınır (bununla havaalanından trenle şehir içine gidip, şehirde beş günlük metro, otobüs, tren ve kimi füniküler hatlardan ücretsiz yararlanabiliyorsunuz. Bizim kartlar kendini ilk iki günden sonra amorti etti.)
Evropa memleketlerinde; fakir gibi yurdum kahvaltısını çok arayanlar, benim yaptığım gibi sırt çantalarına küçük çaydanlıklarını koyar, eve yerleşir yerleşmez yakınlardaki bir marketten zeytinini, peynirini, çayını, domatesini, yumurtasını, salatalığını alır (ki bunlar ortalama 15 avro falan tutar), her sabah bolca bulunan fırınlardan baton ekmeğini kapar, çayını demler, yumurtasını haşlar/omletini yapar, elin İspanyolunun tüm kahvaltısını oluşturan kruvasanları da kahvaltısının üstüne cila niyetine taam eder.
Heryerde bu def-i hacet getiren heykelciklerden vardı. Çözemedim ! |
Patatas Bravas (Türkçesi Anne usulü kızartılmış patates) |
Ucuzcu havayollarının tercih ettiği Prat Havaalanının T2 terminalinden şehir merkezine doğrudan trenle (Renfe) ulaşabilirsiniz (bilet 4.2 euro). Tüm biletleri, istasyon girişlerinde bulunan otomatlardan alabiliyorsunuz. Hepsinin ingilizce dil seçeneği var. Yönlendirmeleri izleyin, başaracaksınız.
Placa Reial |
Şehirdeki yaya geçitleri nedense çoğunlukla verev. |
Barselona büyük bir şehir değil. Merkeze ulaştıktan sonra bir çok yere yürüyerek gidebilirsiniz. Buna rağmen şehrin çok gelişmiş bir toplu taşıma sistemi var. Metro hatları çok yaygın, trenle tümleşik istasyon sistemi var. Otobüsü de bir gün içinde çözebilirsiniz. Elbette ulaşım için otobüsü tercih etmenizi öneririm. Metro ile giderken pek bir yer görülemiyor. Bizdeki metroların aksine bunların hepsi olması gerektiği gibi yeraltından ilerliyor. Hatların renklerine göre istasyon arası geçişler var. İlk başlarda girift görünse de aslında çok kolay, ispanyolca, katalanca ve hatta ingilizce dahi bilmenize gerek yok. Okuma yazmanız varsa çabucak çözebilirsiniz.
Konaklama için illa ki de La Ramblas yahut LSF (La Sagrada Familia) civarlarında bir yer bulmaya kastırmayın. Bulacağınız yer bir metro istasyonuna yakın olsun yeter. Çünkü popüler yerlerdeki konaklama alternatifleri hem ortak banyo/tuvaletli, hem asansörsüz, hem de gereksiz pahalı. Biz Clot diye bir yerde kaldık. Ki hem metroya yakın, hem nezih bir semt, hem de insaflıcasına ucuzdu.
Kentte kime yol sorsak, yardım istesek hep pozitif yaklaştılar. Yardımı veya tarifi ingilizce sormamıza rağmen sinyorlar/sinyoralar hiiç umursamadan hızlı bir katalanca ile başlıyorlar tarife, bize de vücut dillerinden sonuç çıkarmak düşüyor, yine de hiç kaybolmadık.
Bir çok avrupa kentinin aksine, hayat uzun öğle siesta tatilinde dahi hiç durmuyor, karnınızı doyuracak açık dükkanlar bulabilir, vitrin bakınabilir, ıssız sokaklarda sıkılmayabilirsiniz. Aynı şey gece için de geçerli. Mesela akdeniz kıyısındaki kentlerde akşam beş ve sekiz arası ani bir hareketlilik olur ve sekiz dokuzdan sonra in cin top oynar sokaklarda. Barselona öyle değil. Hep bir devinim içinde.
Barselona deyince akla Gaudi geliyor ya, bence bu şükela bir pazarlama kamyanyası. Casa Milo, La Pedrera, Park Guell ile LSF haricinde başka bir eserini görmedik. Kendi adıma öyle nefesimi kesecek bir deneyim değildi. Görülmez mi ? Görülür ama nebliyim Barri Gothic, Park Guell'den daha fazla ilgimi çekti.
Katalan Müzik Sarayı'nın içi. |
Geldik görülecek yerlere :
La Sagrada Familia
Metro ile kolayca gidebilirsiniz. Aynı adlı istasyondan çıkıp arkanızı dönünce "Oha bu ne !" diyeceksiniz. Bakmayla bitmeyen bir yapı. Her bakışta farklı bir detay dikkatinizi çekecek. Yüksekliği, açıları, rölyefleri, silueti ile gördüğünüz her binadan farklı bir yerde. Önünde her daim uzun bir bilet kuyruğu var. Ben içeri girmeyip dört tarafından da uzun uzun izledim. İçinin fotoğraflarına bakmakla iktifa ettim. O uzun kuyrukta beklemeyi göze alamadım. Sakın ola ki önünde fotoğraf çektirmeyin, balık gözü objektifiniz (geniş açı mı demeliydim ?) yoksa çok zordur. Bunun yerine katedralin iki tarafındaki parklardan daha güzel açılar yakalayabilirsiniz. Çevrede bissürü ıncık cıncık hatıra eşyası satan yerler var. Parklar var. Churros yapan abiler var. Sıcak sıcak alıp yiyebilirsiniz (külahı 2.5 euro).
Bay Gaudi, bu tepeye lüks konutlar yapacakken bir takım sorunlar çıkınca buraya park yapılmış. İyi de olmuş. Lesseps ya da Vallcarca metro istasyonlarından yürüyerek gidilebiliyor. Biz Vallcarca'dan gittik. Felaket dik yokuşlara yürüyen merdivenler koymuşlar, yine de çıktığımız kadarıyla soluğumuz kesildi. Parka buradan girince ana girişten değil, yan girişlerin birinden girmiş oluyorsunuz. Tırmana tırmana en tepedeki haç işaretlerinin bulunduğu yerde, şehre şöyle bi kuşbakışı bakıp, yavaş yavaş aşağılara inebilirsiniz. Park, dinlendirici, estetik bir park. Aheste bir yürüyüşle yarım saat sonra falan asıl girişe gelebilirsiniz. Ve ta taaa : sürpriz : asıl atraksiyonun görüleceği yerler biletlidir üstelik parasını verdiğinizde hemen giremiyorsunuz, 400 kişilik ziyaretçi kotası var. Biz girmedik, çünkü girmesek de görülebiliyor. Gaudi'nin tasarladığı sütunlar ve banklar ile ilginç mozaik süslemeler var. Merdivenlerin ortasında da kentin simgesi haline gelmiş bir mozaikli kertenkele var (ki tahmin ettiğinizden küçüktür). Parkın içinde bir Gaudi müzesi var. Mimariye düşkün olan gezgin girer (tahmin edilebileceği üzere girmedim). Bay Antoni Gaudi, düz hatlara nasıl bir düşmanlık geliştirdiyse, tüm eserlerinde kavisli hatlar var. Yine de baktığınızda "hımm bu bir Gaudi" diyebileceğiniz bir üslubu var. Moebius ya da Enki Bilal'in çizimlerine benziyor (ya da tam tersi).
Geldik şehrin en yüksek tepesine. Bu noktaya gelebilmek için aynı adlı metro istasyonuna geliyoruz. Burada antika görünümlü bir füniküler var. 8 euro verip binebilir ya da en fazla on dakika bekleyip otobüsle gidebilirsiniz. Biz fünikülere bindik ama değmez binmenize. 5 dakikalık bir yolculuktan sonra tepenin üstündesiniz. Burada Sagrat Cor tapınağı ve antika bir eğlence parkı var. Aralık'ta gittiğimizden eğlence parkı kapalıydı ama tapınağı gezdik ve en önemlisi süpersonik bir şehir manzarasını temaşa ettik. Dönüşte (ki dönüş biletimiz olmasına rağmen) otobüsü tercih ettik o da bizi belediye fünikülerine yönlendirdi (ki ulaşım kartıyla bedavadır). Buradan aynı inişi ücretsiz yaptık.
Burası da liman bölgesindeki en yüksek tepedir. Otobüs getirir sizi teleferiğin dibine bırakır. Kendinizi binmek için zorlamayın, bir on dakika bekleyin 155 numaralı (yamulabilirim emin değilim) otobüs sizi tepenin üstüne kalenin girişine götürür. Hiç boşuna 8 euro vermeyin. Göreceğiniz manzara aynıdır. Tepede Monjuik kalesi vardır, bilet 5 eurodur. İçeride görecek fazla bir şey yok ama manzaraya değerdir. İç avlunun etrafında bazı sergiler var. Bize Polonya denk geldi. Çavuşesku'nun sarayına ibretle baktık (fıtratımızda var). Bir odadaki ilginç bir enstalasyon ise fotoğraflamaya değerdi. Buradan göreceğiniz şehir manzarası Tibidabo'dan alçak bir noktadan görülmesine rağmen daha detaylıdır. Kalenin üstünde, nasıl oraya geldiklerini anlayamadığım bir hatun heykeli vardı, kitabesini okuyup anlamaya üşendim, durdum yanında fotografimi çektirdim.
işte bunlar hep testosteron |
Kastel Monjuik'in bahçesinde çiçekler açar ! |
Barselona'nın Taksim meydanıdır. La Ramblas (ki her turistin yolu düşecektir)'a buradan gidilir. Bir çok toplu taşıma aracının birleşim yeridir. Ortasında seyyar çirkin bir buz pateni pisti yerleştirmişler. Gece başka, gündüz başka güzeldir. Her şekilde ulaşılabilir. Gidilirse muhakkak görüleceğinden fotoğrafını koymaya üşendim.
Diğer önemli meydandır. Espagna metro durağı bu meydana çıkar. Yeni yapılan bir AVM (ki şehirde gördüğüm tek AVM'dir.) siğil gibi dursa da; venedik kulelerinin olduğu yolun sonundaki saray, sarayın önündeki havuz (ki sonra yine değineceğiz), aşağıda Passeig de Gracia caddesi, ortadaki fışkiyeli heykelleri ile görmeye değer.
Alışveriş manyaklarının kendilerinden geçeceği bu cadde normal gezgin için sadece Gaudi'nin iki eserine evsahipliği yaptığı için makbuldur. Casa Mila (ki La Pedrera da derler) ve Casa Battlo adlı iki apartman ve müze, görmelere sezadır. La Pedrera onarımdaymış (ki ben öbüründen daha fazla hoşlandım). Lüküs Barselonalılar buralarda piyasa yapar. Prada, Bulgari, Gucci, Chanel gibi aklınıza gelebilecek her türlü ünlü markanın burada tükkanları vardır. Bunların ortak özelliği; vitrinde ve mağazada pek bir ürün olmamasına rağmen olan ürünlerin neredeyse bir dükkan parası etmesidir.
Caddedeki bu bankları da Gaudi tasarlamış |
Barselona'daki her turistin yolunun geçeceği bu cadde, eski cadde-i kebir gibi bir şeydir. Günün ve gecenin her saati hareketlidir. Katalan meydanından başlar, Kolomb heykelinin orada biter. Hepi topu bir iki kilometredir. Balmumu müzesi, erotik müze gibi turist tuzakları vardır. Modern Sanatlar Müzesi (giriş ücretsiz, sergilenenler ilginçtir), Seramik Müzesi, Palau Guel (ki Gaudi'nin başka bir eseridir), bir iki tiyatro ve opera binası da bu caddededir. Sırtınızı denize döndüğünüzde bu caddenin sağ kısmında Barri Gotic bölgesi vardır. Solda kalan bölge ise özellikle geceleri pek tekin değildir. Caddenin Kolomb heykelinin olduğu girişinde ise sokak sanatçılarının değişik atraksiyonları bulunmaktadır. Cadde üstünde tebdil kıyafet gezen barselona zabıtaları var sanırım. Ekmeğinin peşinde zenci kardeşlerim sergilerini, hep bir elleri "kalk gidelim ipinde" seriyorlar, aniden de "Liceu" metro kapılarında üstüste gelebilmektedirler.
Tedaviden önce |
Şikemperver gezginlerin aklını oynatmasına neden olabilecek kuntastik bir yerdir. La Ramblas'a Katalunya Meydanından girerseniz aşağıya doğru Carrefour'u 20 metre geçince bu acaip pazara ulaşırsınız. Büyükçe bir meydanda Galatasaray'daki balık pazarının 30 kat büyüğünü düşünün, lezzetlerin en uçlarının burada bulunabileceğini, felafel bir aydınlatmanın şıkırdattığını, alabileceğiniz lezzetleri hemen oracıkta pişirtebileceğinizi düşünün. Her türlü av etinden, mavi yengeçe, fırınlanmış kuzu kellesinden, egzotik çikolatalara kadar. Fakir ki damak tadında sınır tanımaz; sınırları yeniledi ol bokeriyayı görünce.
Barselona'ya 100 küsur kilometre uzaklıkta, görmelere seza şehirdir. Renfe trenleriyle kolayca gidilebilir. Sants ya da Clot'dan biletinizi alırsınız. Heryerde durup iki buçuk saatte giden amonyak kokulu yerel tren 8.4 euro, bizdeki hızlı trenlerin daha konforlu kompartmanlısı (ki birbuçuk saatte varır) 10.5 euro, hızlı tren (hiç görmedim bilemiycem (35 dakikada varır)) 32 euro. Girona istasyona varınca karşıya geçip sola ileriye doğru gidin, Katalan Meydanına varacaksınız. Eski köprünün karşısına geçip sol taraftaki Turistasinformasyonasdan şehir haritası alın ve sola vurarak gezmeye başlayın. Eminim hoşunuza gidecek. İzleyince "acep bu nerede çekilmişti ?" diye sorduğum "Perfume" filminin büyük kısmı burada çekilmiş. Katolik kilisesinin "ya dininizi değiştirin, ya da gidin" dediği musevi cemaati burada bir getto yapmış, bir süre direnmiş sonra dünyaya dağılıp sefarad olmuşlar (ki büyük kısmı Osmanlı'ya sığınmıştır (o zamanlar dini baskıdan kaçanların, şimdi "Osmanlıca öğreneceksiniz !" dayatmalarının yaşandığı ülkemize kaçması da ironinin tepesidir)). Neyse dönelim Jirona'ya (öyle okunuyor). Nehirlerin böldüğü, yürüyerek bir günde gezilecek bu kuntastik şehir; taşa heykele meraklı gezgini kendinden geçirir. Fiyatları Barselona'dan ehven, kalabalıktan uzak, accaip auraların hissedileceği nefis meydancıkların fink attığı, tarih kokan bu yer; bir gününüzü ayırmaya kesinlikle değer.
La Ramblas'tan denize inerken sol tarafınızda beyaz bir heykelin olduğu mini bir meydan göreceksiniz. O meydandan sola sapan sokağa dalın, 50 metre falan sonra köşede bu La Fonda namlı restoran vardır. Dekorasyon süper, servis itinalı, tabaklar güzeldir. İki set menü vardır. 13 euroluk ve 17 euroluk. Her ikisinde de dörtlü alternatifler içinden bir başlangıç, bir ana tabak ve bir tatlı söyleyebilirsiniz. Yanında bir içecek ve ekmek de verirler. İçeceği sangria denen meyveli ve soğuk içilen şaraptan yana kullanın derim (burada güzel hazırlıyorlar). Alakartı tercih ederseniz, set menüdeki yemekleri daha pahalıya yersiniz sadece. Kalamar mürekkepli deniz ürünlü siyah paella (Firuze Hanım'a selam olsun (bu Eyvah Eyvah 2'yi izleyenlere)), tavşanlı paellayı ya da meşrebinize göre başka tabakları deneyebilirsiniz. Müzik yok, LCD televizyon yok, güzel ışıklandırma, iyi yemek var. Tek dezavantajı, burayı çabuk keşfeden turist tayfası yüzünden kendinizi Barselona'dan başka bir yerde hissetmek. Onun için standart olmayan yemek saatlerinde giderseniz, sakin sakin taam edersiniz.
1941'de açılmış henüz yeni bir pastane olan Dulcinea'nın yerini üstteki bağlantıya tıklayarak öğrenebilirsiniz. Burası aslında bir çikolata evi. Barselona'da uzun süre yaşamış bir şikemperverin önerisiyle bulduk. Bir iki çeşit ürünleri var. En tutulanı sıcak çikolataya bandırılarak yenilen churros denilen şekerli sıcak hamur çubukları. Sıcak çikolataları ve sıcak churroslarını denedik. (çikolata 3.2 euro, churros 1.49 euro). Pek damak çatlatan bir lezzet değildi. Tencerenin dibinden sıyrılan kakaolu puding gibi bir şeydi. Nedir : mekan pek güzel. Dükkanın başında duran aksaçlı ihtiyar amca, işi ile çok ilgili (Kadıköy Baylan'da da vardır aynı modelden). Garsonlar birer model. Yerel halk çok tutuyor. Bu nedenlerden ötürü gidip görülebilir.
Benim favori mekanım. Gotic'de yürürken gösterişsiz vitrinine denk geldim. Plaça Reial'den çıkan sokakların birinde. Tabeladaki kuruluş tarihi fransız devriminden üç yıl önceydi. Bir restorant 220 küsur yıldır çalışıyorsa vardır bir nedeni diye düşünerek, isteksiz grubumuzu zorla içeri sürükledim. İyi ki de sürüklemişim. İçerisi bir dünya. Bir kere imkansız görünecek kadar katmanlı ve geniş, tüm çalışanlar bir aile (işin başındaki teyzeler ve personelle ilişkileri Almodovar filmi gibiydi), girişteki yüksek fiyatlara aldanmayın içerde iki set menü var. Üçlü seçeneklerden aklınıza yatanları alıyorsunuz. Menülerin biri 13 diğeri 16 euro. Ama gelen mamuller güzel. Kalabalık ve turist yok denecek kadar az. Geyiğin boynuzlusu dönüyor. Menülerde kişibaşı yarım litrelik şarap da fiyata dahil. Masaya gelen şaraba gözlerinizi dikip hayalkırıklığına uğramayın, açık etiketsiz şişede sofra şarabı gelecek ama güzel sofra şarabı. Tatlı olarak viskili keki deneyin, hem hafif hem kafa açar. Nebliyim restorant değil esnaf lokantasını sevenler burayı ıskalamasınlar.
Kalemimden geldiğince önerilerde bulunduğum bir yazının sonuna daha gelmiş bulunmaktayız sevgili hemşerilerim. Bütçe, kallavi bir bütçe değil. Gidilmeyecek yer değil. Görülmese de olur ama görürseniz daha iyi olur. Hoş anılar biriktirilebilecek bir potansiyeli var. Öyleyse : "Ne duruyorsun be, at kendini denize" diyerek Orhan Veli Abimize de son bir selam sarkıtıp, arakolpa huzurdan çekilir.
SON NOTLAR :
Av hayvanları tüylü olarak satılıyor. |
Barri Gotic
La Ramblas'tan denize doğru inerken sol tarafınızda kalacak bu mahalle, benim tekrar Barselona'yı görme nedenlerinden biri olabilir. Ha nedir bu kadar cazip olan ? Yazınca pek cılız görünüyor. Beş futbol sahası büyüklüğünde bir yere yığma bina yapmışlar, sokakları çok dar tutmuşlar, alt katlara otantik kutantik tükanları açmışlar, ama bunu 16. yüzyılda yapmışlar. Kadim zamanlardan kalan daracık, duracık sokakların içinde, cankisi de var, aristokratı da. Placa Real gibi ani boşluk veren hoşluklar da, güneşin giremediği birbuçuk metrelik sokakta "çenc sinyor" diye önünü kesen yıllardır yıkanmamış homlıs da karşınıza çıkabilir. En güzeli ise tükanlar. Küçücük diye girdiğiniz bir mağaza Ali Babanın mağarası gibi çıkabiliyor. Gece emniyetsiz diyorlar ama ben bir şeye rastlamadım.
Barceloneta
Barselona'nın marinası, bir iki güzel kulübü (haydi bir iki demeyelim de hayli diyelim), bazı kumarhaneleri, biyolojik araştırma parkı (vallahi ne işe yaradığını bilmiyorum ama güzel mimariye sahip büyükçe bir bina), sahildeki yürüyüş ve bisiklet yolları ve elbette elli metrelik bir kumsalı ile yazlık tatile gideceklere hitap eder. Ummadığınız bir yerde (marinanın girişinde) şehre bakarsanız LSF'yı göreceksiniz sakın şaşırmayın. Aralık gibi pek denizle arası hoş olmayan bir zamanda gittiğimizden, buraya belediye otobüsüyle yaptığımız küçük bir temaşa turuyla yetindik. Sıcak havalarda tadından yenmiyordur görünümündeydi.
Barsenola Katedrali
Burası için yazacakları tariflere bakmayın. En kolayını yazıyorum. La Ramblas'tan aşağı vurun. KFC ve Mekdanılds'ın karşılıklı kuruldukları sokaktan dalın "Carrer de Ferran" gibi bir şeydi adı. Sokak pek güzel, yürürken sıkılmazsınız. Bir meydana çıkacaksınız. Belediye Meydanı. Burada Barselona'nın pek mütevazi ve tarihi belediye binası var. Oradan kalabalığı takip edin, on dakikalık vitrin bakınmalı bir yürüyüşle Barselona Katedralindesiniz. Giriş; akşam 17.15'den sonra ücretsiz olduğundan, işini bilir turist tayfası buraları akşamüstü şenlendirir. Dışı güzel, içi güzel bir yapı. Ama Vatikan'ı görmüş bünyeye bir etkisi olmaz. Gittik, gezdik. Etrafında kurulan Kırismıs tezgahları daha çok ilgimi çekti (adam bildiğin ağaç kabuğunu 50 euroya satıyor, yosunlar (ağaç üstünde olan yosunlar) 20 euro (velhasıl din her yerde iyi ticaret)).
Font Magica de Montjuic
Espagna meydanını yazmıştım yukarıda. İşte o meydanda venedik kulelerinin arasından İspanyol Sarayına (var mıdır bin oda ? adamlar itibarsız, yoktur bence) giden yola çıkın. Saraydan önceki yolun üstgeçitlerinde durun ve ortada duran havuza bakın. Ama bunu (kışları) Cuma, Cumartesi günleri akşam 19.000'da yapın. İki saat boyunca müzikli, ışıklı bir su gösterisi var. Böyle şeylere pek metelik vermem ama görsellik etkileyici. Bir tek kullanılan pop müzik felaket kiç. Oysa koysalar bir şöyle en lüküsünden; (misal Sibelius'dan senfonik şiir olur, Moris'in Bolerosu olur, Enya'dan Orinoco Flow bile olur) bir müzik; fakir de ağzı açık ayran budalası gibi izlerdi. Nedir : 15 dakika sonra kıçım üşüdü, döndüm gittim. At gözlüklü turist (santrfüj etkisiyle), sarayı arkasına alır; uyanık gezgin üstgeçitten izler önde havuz, arkada saray, sarayın arkasında lazer ışıklar falan.
Tarantos
"O kadar İspanya'ya geldik bir flamenko izleyelim" diyenler buraya efendim. Hiç heveslenmeyin flamenko Sevilya'nın (öyle okunuyor. yoksa biz de biliriz Sevilla'yı) harcıdır. Oralarda yakalanırmış bu ruh. Burada turistik flamenko izleyebilirsiniz anca. Şehirde bu gösteriyi yapan bir kaç tabla var. En kolayı ve ekonomiği "Tarantos"tur. La Ramblas'tan denize inerken sol tarafta "Plaça Reial" var. Onun da bir köşeciğinde Tarantos durur. Gişede 10 euro, internette 8 euroya biletinizi alırsınız. 20.30-21.30-22.30 seansları vardır. Kapıda bileti gösterir, turist tayfasıyla dalarsınız mekana. Ambiyente güzeldir, içecekler uygundur (litrelik sangria 12 euro), şov büyükşehirlerde yediğiniz fındık lahmacunlara benzer (aslını andırır). 40 dakika falan süren gösteri sonunda dağılırsınız.
Girona
Girona'dan metal bir eşik ayrıntısı |
Yeme İçme Önerileri :
La Ramblas'tan denize inerken sol tarafınızda beyaz bir heykelin olduğu mini bir meydan göreceksiniz. O meydandan sola sapan sokağa dalın, 50 metre falan sonra köşede bu La Fonda namlı restoran vardır. Dekorasyon süper, servis itinalı, tabaklar güzeldir. İki set menü vardır. 13 euroluk ve 17 euroluk. Her ikisinde de dörtlü alternatifler içinden bir başlangıç, bir ana tabak ve bir tatlı söyleyebilirsiniz. Yanında bir içecek ve ekmek de verirler. İçeceği sangria denen meyveli ve soğuk içilen şaraptan yana kullanın derim (burada güzel hazırlıyorlar). Alakartı tercih ederseniz, set menüdeki yemekleri daha pahalıya yersiniz sadece. Kalamar mürekkepli deniz ürünlü siyah paella (Firuze Hanım'a selam olsun (bu Eyvah Eyvah 2'yi izleyenlere)), tavşanlı paellayı ya da meşrebinize göre başka tabakları deneyebilirsiniz. Müzik yok, LCD televizyon yok, güzel ışıklandırma, iyi yemek var. Tek dezavantajı, burayı çabuk keşfeden turist tayfası yüzünden kendinizi Barselona'dan başka bir yerde hissetmek. Onun için standart olmayan yemek saatlerinde giderseniz, sakin sakin taam edersiniz.
Sangria çarpabilir, aman dikkat ! |
"Dumb and Dumber" siyah paella deniyor |
Kalemimden geldiğince önerilerde bulunduğum bir yazının sonuna daha gelmiş bulunmaktayız sevgili hemşerilerim. Bütçe, kallavi bir bütçe değil. Gidilmeyecek yer değil. Görülmese de olur ama görürseniz daha iyi olur. Hoş anılar biriktirilebilecek bir potansiyeli var. Öyleyse : "Ne duruyorsun be, at kendini denize" diyerek Orhan Veli Abimize de son bir selam sarkıtıp, arakolpa huzurdan çekilir.
SON NOTLAR :
- Cepçilik fazla diye yazıyorlardı. Herhalde bunu yazanlar İsviçre'de, Norveç'te yaşayan Türkler. Çünkü ben (misal) Taksim'de ne kadar dikkatliysem orada da o kadar dikkat ettim. Kalabalık yerlerde cüzdanı düğmeli pantalon arka cebinde tuttum. Cep telefonum zaten akılsız, bulan almaz, metroda sıkış tepiş de gittim, konser çıkışlarında kalabalığın içinde de kaldım. Hiç cepçiliğe rastlamadım. Tedbirsiz davranmayın ama paranoyaklığın da alemi yok.
- Katalan kültürü her yerde kendini belli ediyor. Yer gök Katalan bayrağı
- Polislerin görüntüsü ürkütücü ama bir şey sorduğunuzda çok yardımcı oluyorlar, görüntülerinin aksine çok içten ve güleryüzlü davranıyorlar.
- Felaket bir çekik gözlü turist akını var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder