Lesihalstrom'un üslubunu oturtmaya çalıştığı filmlerdendir.
"Ingemar, kopil olduğu kadar içli bir çocuktur, annesi verem olur."
Konu budur.
101 dakikalık bu kordelada, kurşun atılmıyor, şiddet, esrarengiz olaylar, gerçeküstü ögeler, efektler yok. Küçük bir çocuğun hayatının bir bölümüne şahit oluyoruz. İtiraf edeyim ki, annesiyle beraber yaşadıklarından sonra dayısının yanında yaşadıkları "film" olurmuş (ve de olmuş).
Devamlı olarak patetik (ne işim olur patetikle) şaşılacak tuhaflıktaki acınası ölümlerden örnekler veren ve kendi talihine inceden acıyan Ingemar, çareyi kendini bir çok şeyden uzaklaştırmakta bulur. Bunu; izleyeni kimi zaman gıcık (nedir o bardaktan süt içememeler !) eden, kimi zaman da gülümseten (çıplak modeli görebilmek için çatı penceresinden düşmeler, pipisine şişe sıkıştırmalar) fırlamalıklarla yapar. Ancak hisli sinefil (az da olsa var böyleleri) tüm bu kopilliklerin ardında şahane bir hüznün yattığını (arada anne ile birlikte geçirilen deniz kıyısı görüntülerinden) şıpınişi anlayacaktır.
Eksende dram kalsa da, yan ögeler o denli kuvvetli ki filmimize dram diyemiyoruz. Gerçekte karşımıza çıkabilecek (misal devamlı çatıyı onaran Sandberg) uç karakterler, 11 yaşındaki bir çocuğun cinsellikle, ölümle, terkedilmişlikle, arkadaşlıkla yüzleşmesi, verdiği tepkiler ve başetme-kaçma yöntemleri (Dayısı kendisini yaşlı komşunun yanına gönderince (tıpkı kendi köpeğinin barınağa gönderilmesi gibi) köpek taklidine abanması) pek de güzel anlatılmış.
Durağan filmleri seven izleyici hiç izlemesin. Ama fakir gibi hayatın içinden abartısız öyküleri (misal "About Schmidt") sevenler, bulup izlesinler. Filmimizin 29 yaşında olması ve daha önceki bir zamanda geçmesi sizi korkutmasın. Yaşattığı duygular asla eskimiyor.
Filmden aklımda kalan tek söz de "Hayat kalanlar için çok daha zor." oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder