Meksbruuks'un bu filme konu olan kitabını Mayıs sonu ağ güncemde yazmamış olsaydım, filmden etkilenebilirdim. "Aaa negzel ! İnsanoğlunun tahmin edilemeyen ahmaklığını azcık da olsa yansıtan bir film olmuş" diyebilirdim. Amma perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuş ve (hiç sevmiyorum böyle yazmayı ama) "ben demiştim" diyebiliyorum.
Son derece ilginç bir romandan böyle hol hol holivut kokan bir film yaratmak da Markfostır'a nasip olmuş.

Filmimiz USA, Kore, İsrail, Galler ve daha hatırlayamadığım bir takım mekanlarda geçiyor, Bretpit havadaki uçakta el bombası sallayıp düşen uçaktan sağ kurtuluyor, kendine tedavisi mümkün olmayan bulaşıcı hastalık kokteyli yapıp sağ kurtuluyor, bir stadyum dolusu zombinin arasından sağ kurtuluyor, hep kılpayı kurtuluyor zaten. Çok inandırıcı.

Bir de bu zombi filmleriyle ilgili hep aklıma takılan bişiy = aksiyon için enerji gerek. Zombiler bu enerjiyi nereden buluyorlar ? Bendeniz, sefil gündelik anatomik faaliyetlerim için bile kalori peşindeyim. Zombiler ise (özellikle bu film için) makarada koşan hemstır hızında deparlar atıyorlar, hemcinslerini yemiyorlar, abur cubur zaten yok. Bu kadar enerji nereden geliyor ? fotosentez mi yapıyorlar ? (bu açıdan "28 gün sonra" çok daha gerçekçiydi) Herneyse, sanki çok zombi gördüm de...
Velhasıl, kafa boşaltmak için gideri vardır. Ama daha fazlasını bekliyorsanız, uzak durun. Bir de sâbi sübyanla zinhar !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder