Benden başka kimse okumuyor bu kitapları.
Block Bey'in hem M.Scudder hem B.Rhodenbarr serilerinin iflah olmaz takipçisiyim. Tesadüfen başladığım bir küçük kitap beni Milli Kütüphaneye kadar sürükledi.
Vakti olana yazayım bari. Evet önce Bernie Rhodenbarr kitaplarıyla başladım. Mizahi anlatımı, kafa boşaltan yapısı ve elden bıraktırmayan akıcılığıyla bir günde (veya beş saatlik bir yolculukta) bitecek kitaplardı. Bir iki tane okuduktan sonra kahramanlar ve yan karakterlerle özdeşlik kurulabiliyor ve hatta imgelemde canlandırılabiliniyordu (var mı böyle bir fiil ?). Önce alışıp sonra müptelası oldum. Derken seriyi tamamlamaya çalıştım. Sahaflar, internet, nadir kitap ve elbette kitapçılar araştırılıp, bütün kitaplara ulaşıldı Bir tek başlıktaki "Spinoza" ile ilgili olan kitabı bulamadım. Tanıdık sahaflara tembihler edildi, tanımadıklarımın depolarına girildi, olmayacak yerler eşildi, bodrumlarda kedi kadar fareler tarafından taciz edilme pahasına küflü kitaplar kurcalandı.
Yok, yok.... En nihayet Oğlak Yayınlarına telefon edildi, mektup yazıldı, e-posta bombardımanı yapıldı, aba altından sopa gösterildi, cazgırlık yapıldı.. Sökmedi... Kitap yoktu. Bendeniz merak içindeydim. Sonra fakir Ankara'ya hicret etti. Bir gün zihnimde bir ampül yandı (iktidarımız sağolsun !). Milli Kütüphanede, ülkemizde yayımlanan tüm kitapların bulunduğunu idrak eder oldum. Derrhal sözkonusu mahale seğirterek üyelik işlemlerini tamamladım. Aranan kitabın (sanki orijinal "eski ahit" !) isteği yapıldı veeee onbeş dakika sonra kitap elimdeydi. Hemen kütüphanenin içinde hizmet veren fotokopiciden fotokopisi çektirilip spiral ciltlendi. Aldım, okumaya başladım ve bitirdim. Bunlar 3.5 saatte oldu. Yaaa !...
Ankara'da yaşayan kârilere en azından bir kere Milli Kütüphaneye gitmelerini can-ı gönülden, en kalbî (böyle yazınca tüylerim ürperiyor, bırr) duygularımla öneririm. Sadece üniversite öğrencileri, doktora müdavimleri, öğretim üyeleri ve (burası beni ilgilendiriyor) emeklilere hizmet veriyor. Üyelik için çok cüzi bir para yatırılıyor, hemen oracıkta fotografinizi alıyorlar, on beş dakika sonra bar kodlu fotoğraflı falan giriş kartınız hazır. Girişte turnikeye okutup, hangi salonda kıraat edeceğinizi beyan ediyorsunuz (favorim günlük yayınlar salonu (deri koltuklu falan kulüp gibi bir yer (tüm günlük, haftalık, aylık yayınlar var))). Sonra gelsin yüzlerce okuyan, araştıran, bilgi peşinde koşan insanın oluşturduğu o şükela sinerjinin içinde okumanın keyfi. Valla anlatılmaz, yaşanır. Foça'da olmuyordu ama (Foça, kışın geriatri koğuşu gibi olayor) Ankara'da böyle yerlerin doluluğunu görünce, "bunca bilgi boşuna olmamalı" deyip bir ümitle doluyor insan.
Neyse gelelim yukarıdaki kitaba : Bayan Rhodenbarr'ın afacan oğlu, ıslah olmuş hırsız !, eski kitap satıcısı Bernie; çapraşık olayların ortasında kalır ve Spinoza felsefesinden de yararlanarak adeta bir Gordiyon düğümünü şıpınişi çözer. Zevkle, kolayca okunur ve kâride Spinoza hakkında bir ilgi uyandırır (sırf bunun için bile okunur). Bitirince; Spinoza'nın kolay okunur, başlangıç eserlerinden (Spinoza for Dummies !) bir ikisini listeye aldım. Mecburen okuyuciiz.
Demem odur ki : hem sığ kâriye (eğlencelik), hem derin kâriye (çerezlik) hitap eder kitaptır.
Benden söylemesi...
Ya da en iyisi ben bir paragrafçık yazayım da, Bay Blok'un üslubu hakkında biraz ipucu vermiş olayım :
"Olduğum yerde kaldım, o da olduğu yerde kaldı ve tabanca da yerinden kıpırdamadı. Bir topa benziyor değildi. Romanlardaki dedektiflere yöneltilen tabancalar hep topa benzerler ve namlularında deliklerin mağaraları andırdığı söylenir. Bu tabanca kesinlikle küçüktü, kadının küçük eline sığacak boyda. Şimdi dikkat edince elinin de çok biçimli olduğunu görüyordum, tırnakları bluzunun ve dudaklarının rengine boyanmıştı. Ve tabanca da doğal olarak siyahtı. Beş santimlik bir namlusu olan siyah bir otomatik. Bu kadının her şeyi siyah ve kırmızıydı. Hiç kuşkum yok, en sevdiği kuşlar da kızıl kanatlı karga ile kızıl ispinoz olmalıydı. En sevdiği yazar da mutlaka Stendhal'di."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder