Bay Güzelsoy'un kitaplarına aşinaydım. Her nasılsa (gaile, dünya telaşesi) uzaklaşmışım. Son kitabını rafta görünce hemen aldım. Baktım önce kısaca. Selçuklunun fetret dönemi (döneme ilişkin çok belirgin tarihsel kerterizler yok), alışılmadık isimler, kimi felsefi satırlar. Aman dedim, önce kitap kulüplerinin ödevlerini bitireyim. İnsan böyle hatalar yapıyor işte!
Nasolsa güzel değildir diye başladığım kitap beni benden aldı. Subala adındaki bir karakterin yol güncesi. Anadolu'nun içinden Semerkand'a uzanan bir kervan yolu (tesadüf ki aylar önce de Semerkand'daydım!). Subala çok donanımlı (yaysız ok atabiliyor, müzikle insanları esrikleştirip, uyutabilip, ağlatabiliyor, yazıyı bir haftada, konuşmayı da çok kısa sürelerde öğrenebiliyor) ancak saf. Hissettiklerinin ne olduğunu bile yeni öğreniyor. Dünyaya 17-18 yaşlarında gelmiş çok bilgili bir bebek sanki. Böyleyken 7'den başlayıp sıfıra doğru ilerleyen kitabımız (sıfır önemli!), güncel insanın birçok sorununa cevap veren (elbette yazarın meşrebince) hikmetlerle ilerliyor. Çabucak bitti. Altını çizecek kadar oyalanmak istemediğimden hiç sevmesemde sayfaların kulaklarını kıvırmıştım. Kıvrık kulakların okunması, lugat karıştırılması, yapay zekaya veri kontrolü yapılması derken ikinci taslak okumayı da yaptım şükür. Yazarın şurada yaptığı söyleşiyi de izleyince kronolojik olarak yeniden başlayarak raflarımda olmayan kitaplarını edinmeye başladım.
Kitaba dönecek olursak: kitap roman olarak gayet çizgi üstü. Serim, düğüm, çözüm gibi klasik sıralamalar vardır yahut yoktur demek için roman olarak bir kez daha okumalıyım. Açık söyleyeyim: kimi bölümleri kendimle pek içselleştirdiğim için hikmet kitabı gibi de okudum. "Aaa" dedim "ben bunu böyle yapıyordum ama niye yaptığımı bu kadar iyi bilmiyordum" . Söyleşinin sonunda romanın devamını yazmayı planladığını söylüyor. Ömrüm olursa bekleyeceğim, okuyacağım. Öneririm yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder