Kimbilir kaçıncıya alıp, okuyorum. Rafta durunca kitapsever arkadaşlarıma okumaya veriyorum, onlar da çok sevince (gizli bir bencillik var bünyede (en azından kendimce öyle diyorum) ) hediye ediyorum. Bu, ilk okumamdan sonra aldığım 5 ya da 6ncı kitap. Bu kez cimrilik edip (yaş ilerleyince insan cimrileşiyormuş) bırakıcam diğer uzun İhsan Efendinin kitaplarının yanına temelli (gerçi iyot kokusu hastalığını kapmış bir arkadaşıma okumaya vericem önümüzdeki hafta, beğenirse yine hediye ederim (sen iflah olmazsın arakolpa!)).
Her okumada ayrı hazlar alıyorum. Son okumamdan sonra yelken faaliyetlerim hızlanmıştı. Haliyle üç direkli bir kalyonda geçen romanın hem denizcilik terimlerini hem de manevralarını daha iyi kavrayabiliyorum. Fazla hacimli olmamasına karşın (239 S.) içinde nice hazineler vardır. Misal: bu kez Enbiya 81.ayeti (kaldı ki onun yazıldığı kitabın da defalarca mealini okudum, tefsirleri karıştırdım) ilk kez bu kadar dikkatimi çekti. Pisagor'un (üstad tayfaya fisagor diyor (aynı aristatalis gibi)) zaman kavramının döngüselliğini (gayet de satirik bir üslupla) aktardığı sayfalar buna keza (neticede kehanet hatırlamaktır diyor üstad). Yazarımızın alıntı yaptığı kişilerin evlere şenlik lakapları (kılbaz, ölügözlü, buhur mütevellisi vs.), isimleri, her küçük ayrıntının zihinlere takla attıran ve güldüren küçük tarihçeleri, renkler, kokular, tatlar; fakiri kendinden geçiriyor.
Tek yadırgadığım: son 50 sayfada herşeyin çok hızlı gelişip alelacele bir paket yapılır gibi gelmesi. Bu; herhalde kitabın bir türlü bitmesini istemediğim içindir diye düşünüyorum. "Gülün Adı" kesafetinde bir şey olsaydı da uzun uzun okusaydım diye geçiriyorum içimden. Neyse ki atalarımız kitaplık diye birşey icat etmişler. Duruyor, yine okunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder