16 Mayıs 2020 Cumartesi

"Şarkiyatçılık" Said'ten Önemli Saptamalar.



   Yemin ediyorum üç aydır okuyup anlamaya çalıştığım, ama herhalde daha sonra tekrar alıp daha fazla anlamaya çalışacağım kitaptır. 
   Edward W.Said (buram buram ingiliz kokan bir ad ve arap olduğundan şüphe edemeyeceğimiz bir soyad, Hristiyan bir Filistinli), 1977'de metnini yayımlamak ister, zorlukla bastırır. 1979'da bir kez daha (ama bu kez oldukça kolayca) yayımlar eserini. Bir çok dile çevrilir, çok okunur, daha da çok okunacaktır. 
   Üç bölümlük ve daha sonraki baskılarla gelen eklemeler, önsözler, sonsözler ve hayli uzun kaynakçasıyla 416 sayfanın her satırı dolu dolu yazılmış. Oluşturulmaya çalışılan düşüncenin ana ve alt bölümlerle aktarılması kuşkusuz okuyucu için kolaylaştırıcı bir yöntem. 
   Eğer ki bu coğrafyada yaşıyorsanız, mutlaka alıp okuyup (en azından anafikri) özümsemeniz gereken bir kitaptır.
   Champollion'dan Lamartine'e, Renan'dan Gertrude Stein'a, Lewis'den Twain'e ve adını yazmaya üşendiğin yüzlerce isme dair "Şark" düşüncesine yönelik analizler yapılıyor. Olgunun kaidesi (taa Napoleon'un Mısır Seferi'nden bugüne), yapısı ve aksaklıkları bir bir (yine bir Batılı yöntemiyle) açıklanıyor. Ne yalan söyleyeyim, zihnimde bugüne kadar bir yere oturdamadığım düşünceler, bu kitap sayesinde daha iyi yerleştiler oldukları yere. 
   Said'i eleştirecek halimiz yok ama kitapta, güzel ve yalnız ülkemizden eser miktarda bahsedilmesi, "Şark"ın sadece arap dünyasına indirgenmesini pek yadırgadım. Yazarımız mukaddime'de Hind'ten ve Çin'den bahsetse de "Orientalisme" diye de belirtilen olgunun aslında ortadoğu olduğunu belirtiyor. 
   Metni okumaya üşenen okura şunu önerebilirim: Birinci bölümü ilk iki alt bölümünü ve Üçüncü bölümün dördüncü alt bölümünü okursanız, kitapta aktarılmak istenen düşüncenin anahatlarını yakalayabilirsiniz. 
   Benim aklımda kalan en önemli şey şöyle: yabancısı olduğunuz bir olguyu keşfeder ve kendi değer yargılarınıza göre kategorileyebilirseniz artık onun sahibi ve şekillendiricisi siz olursunuz. Eskimoların hiç biri kendilerine böyle demese de (onlar inuitlerdir), dünyanın hakim güçleri onları eskimo olarak betimlemiş ve öyle olduklarına karar vermiştir. Batı da Doğu'ya böyle yaklaşmış, isimlendirmiş, şekillendirmiş, sınıflandırmış, bunun hakkında koca bir disiplin oluşturmuş ve zaten mevcut olan bir olguyu kendine göre yorumlamıştır. Hâl böyleyken biz ne desek boştur, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. 
   Ama bilmekten zarar gelmez. Zordur ama bence mutlaka okunmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder