Metis'in bilimkurgu serisinin ilk kitabı olmasına karşın yıllardır sarfınazar ettiğim, en nihayet geçen hafta bir solukta okuduğum kitaptır.
Bay Rasıl öyle pek bilimkurgu babalarından değil. Bu konuda kalem oynatan kalemi kuvvetli (muhayyilesi geniş ve space-opera yazmayan) yazar pek olmadığından çeşitli ödüller almış. Üslubu zarif, görünüşü de öyle (bkz.aşağıdaki fotografisi).
Metis, bilimkurgu serisinin basımına ilk bu kitapla başlamış. Nedenini okuyunca daha iyi idrak ediyor insan. Evet, kitap bir bilimkurgu olarak nitelendirilebilir! Ama bunun ötesinde ilginç bir yönü (hemi de pek ilginç) var.
İnsanlık, başka yıldızlara yayılalı çok olmuştur. Merkezi yönetim, yüzyıllardır haber almadıkları gezegenlerdeki insanlar ne yapıyor acaba ? deyip. Uzun zamandır ayrı oldukları türlerine hem "patron biziz!" mesajı vermek, hem nemadan paylarına düşeni almak için ziyaretler planlar. Mukimleri tarafından Gand olarak adlandırılan bir gezegene gider devasa merkezyönetim uzay gemisi. Ancak, işler umulan gibi ilerlemez.
Uzaya yerleşim, kolonileşme var. Ancak kitabımızın bilimkurguyla rabıtası ancak bu kadar. Bundan sonrası ise insanoğlu denen biçare varlığın kendi kendine zorluk olsun diye yarattığı kurumsal kimlikler, dinler, kurallar ve devlet denilen oluşuma karşı inceden (nasıl inceden arakolpa! düpedüz borazanla) bir alay içeriyor. Okur, özgürlüğün aslında basit bir "-olmaz!"la, beyaz örtülerle giyinen, ufak tefek, sıska, komik gözlükleri olan esmer bir adamın öğretileriyle gerçekleşebileceğini okuyor.
Bu açıdan novellanın (hepi topu 100 sayfa) bilimkurgu değil de insanlığın yaptıklarına karşı bir satir olarak değerlendirilebileceği gibi bir ütopya da olabileceğini düşünüyor. Amma da çalıştım kitabı kategorilendirmek için! Hiç değmez... Nasıl adlandırıyorsanız öyle. Ama güzel... Güncel basımı yok ama arayınca bulunuyor.
Kaçırmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder