Film başlar. Hep aynı kafede, hep aynı yerde oturan (aslında başka yere kıpırdamayan) adam; birtakım insanlarla konuşur. Film biter, yazılar çıkar. Aynı mekanın iç ve dış çekimlerinden başka bir yer görmeyiz.
Cenovalı Paolo, yine tek mekanda geçen "Mükemmel Yabancı"dan sonra yine tek mekanda geçen, yine izleyiciyi düşündüren (ve hatta bir öncekinden de daha fazla) değişik bir işe imza atmış. Bu kez; karakterleri daha iyi oluşturabilmek adına fleşbekler (ne işim olur fleşbekle) geriye dönüşler yapma kolaylığına kaçmadan, izleyiciyi film ilerledikçe daha da yoğunlaşmaya zorlaşan (zirâ (zirâ!) bir noktadan sonra hikayeler çakışıyor) ve sonu oldukça açık, düşünen sinefile sorular sorduran, sorgulatan bir film çekmiş.
Açık söyleyeyim : "izleyeyim de şöyle zamanımı güzelce bir ezeyim", "kafam boşalsın" şeklinde düşünceleriniz varsa uzak durun (aman!). Ama dikkatinizi yoğunlaştırarak, insanlarlaempati (ne işim olur empatiyle) digerkâmlık yapayım, tespit geliştireyim diye birtakım yüksek ruh halleri içindeyseniz, çok iyi gider (yanına şöyle şık bir şiraz olursa (bordodan daha kalibreli) daha iyi gider).
P.S. : Gelenlerden biri adamımıza sorar "-nasıl bir canavarsın sen ?". Adamın yanıtı pek şıktır : "-canavar değilim. Canavarları besleyenim.". Neticede düşündürüyor insanı (izlediğim gece düşünmekten uyuyamadım).
Açık söyleyeyim : "izleyeyim de şöyle zamanımı güzelce bir ezeyim", "kafam boşalsın" şeklinde düşünceleriniz varsa uzak durun (aman!). Ama dikkatinizi yoğunlaştırarak, insanlarla
P.S. : Gelenlerden biri adamımıza sorar "-nasıl bir canavarsın sen ?". Adamın yanıtı pek şıktır : "-canavar değilim. Canavarları besleyenim.". Neticede düşündürüyor insanı (izlediğim gece düşünmekten uyuyamadım).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder