İlk sayfayı okuduktan sonra ara vermenin zor olduğu bir romandır. Hal böyleyken iki günde (akşam yapılan okumalarla) bitirildi.
İki adet Derda'nın hikayesi. Bir noktadan sonra birleşiyor. Zor hayatlar, sert satırlar (ama öyle böyle değil takır tukur, katır kutur), imkansız tesadüfler ("bu kadarı ancak romanda olur" dedirten cinsten (ancak, "roman okumaktayızdır azizim !")), her sayfada bir kötülük, her bölümde bir travma (yerli dizileri aratmayacak şiddette). Kendi adıma; bazı yerleri okuduktan sonra kitabı kapayıp, okuduklarımı hazmetmek için zihinsel molalar vermek zorunda kaldım. Şöyle diyeyim : ilk otuz sayfada; çocuk gelinler, uyuşturucu taciri din tüccarları, sado-mazo müptelaları, Güneydoğu Anadolu, İstanbul, Londra, pedofil, mobbing (ne işim olur mobbingle !) işyeri tacizi, gibi pek çok kavram zihnimizi kanırtmaya çalışıyor. Yorucu ama farklı bir akış olduğu kesin.
Sayın Günday için zamanımızın Latife Tekin'i diyebilir miyiz bilemem ama "Berci Kristin Çöp Masalları" (başa isabet eden içi taşlı kartopu) gerçekçi sertlik ise, "Az" gerçeüstü sertlik (başa isabet eden meteor) gibime geliyor. Yine de her halûkarda okunur. "Kinyas ve Kayra"dan sonra daha iyi geldiğini söyleyebilirim.
Bazı eleştirilecek noktalar var elbette. Misal : o bölgedeki evlerin tezekten değil kerpiçten yapıldığının gözden kaçması gibi ama sarfınazar ediyor insan o velveleli okumalar içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder