Adana'ya Kasım ayında ve mütemadiyen sıkı bir şekilde çalışan sağanak yağmur eşliğinde gittik. O yüzden pek gezememekle birlikte aklımda yer eden küçücük ve faydalı olabileceğini düşündüğüm bilgi kırıntılarını aşağıda özetliyorum.
- Havaalanı şehrin içinde sayılır, önünden geçen minibüslere binip şehir merkezine beş dakikada varabilirsiniz. Hiç taksiye binip "şehir turu" riskine girmeyin derim (bize oldu da)...
- Sarı ve mavi otobüsler halk otobüsüdür. Para geçmektedir birbuçuk liraya ulaşamayacağınız mesafe yoktur.
- Dümdüz bir şehirdir, bisikletle gezmek için idealdir, köprü rampaları haricinde yokuş yoktur.
- Altıncı katlardaki evler bile balkon ve pencerelerine parmaklık yaptırmışlardır. Bu da bana Adanalı hırsızların pek örümcek adam olduklarını anlatmak ister gibi olmuştur (olmadı bu cümle)..
- Şeker hastalarının bu şehre gitmeleri veya yaşamaları sakıncalıdır. Aşağıdaki fotografilerde az bir örneklemesini yapmaya çalıştım. Tüm şehir tatlı büfeleriyle sımsıkı sarılmıştır. Ben böyle müşterisine güvenen esnaf görmedim. Yürürken durup tatlılara bakıyorsunuz, vitrinin kenarındaki küçük kağıtlar yardımıyla istediğiniz tatlıdan istediğiniz kadar yiyip, satıcıya "bir bundan, iki şundan" diyorsunuz ve ücretini veriyorsunuz. Ücretse komik bir rakam. Tenis topu büyüklüğünde içi silme fıstık (bezelye ezmesi değil gerçek fıstık) dolu bombastik bir tatlının ve benzerlerinin fiyatı bir (rakam ile 1), diğer şükela tatlıların ise elli (rakamla 50) kuruştur.
- Bu şehirdeki esnafın yarısı yiyecek işiyle meşgul her yerde lokantalar, kebapçılar, tatlıcılar, helvacılar var. Fiyatlar makul ötesi.
- Bombadillostik bir tren garı var. Özellikle geceleri aydınlatınca öyle oluyor.
- Süs havuzlarında yüzmek yasaktır. (Bkz.aşağılardaki fotoğraf)
- 10 Kasım'da oradaydık. Atamıza olan mesajları beni benden aldı. "Allahına Gurban Atam" (Bkz.son fotoğraf)
- Böceklenme yoğun herhalde (ben kendilerini görmedim ama) çok sık "Alo Böcek" reklamları var.
- Belediye otobüslerini kullanan kadınların güzellikleri ve kendine güvenleri takdire şayandır.
- Şehrin merkezinde "küçük saat" olarak adlandırılan saati gördüğünüzde azameti karşısında şaşırmayın.
- "Büyük Saat" olarak geçen bölge ise şehrin özel yüzünü keşfetmeniz için elzemdir. Bir tarafta Kazancılar çarşısı, diğer tarafta şalvarcılar çarşısı, gezinin durun...
- Her kebapçı iyidir, önceden masanıza gelecek ekstralar için herhangi bir ücret talep edilmemektedir. Garson masayı doldurunca, bütçeniz kısıtlıysa paniklemeyin...
- Arı sinemaları, şu ahir ömrümde gördüğüm en iyi işletilen sinemadır. Fuayeye girişte güleryüzle sizi karşılayıp "iyi seyirler" dileğinde bulunan elf prensesleri vardır. Adonis kılığında teşrifatçıları vardır. Bütün "plex" ekli sinemalarda bulunan konforlu salonları vardır. Gayet insaniyetli bilet ücretleri vardır. Velhasıl, yağmurda yapacak birşeyiniz yoksa gidilesi yerdir.
- Yardımsever ve nazik bir ahalisi vardır.
- Evlerin tümünde en az bir klima vardır.
Şimdi gelelim "yememe" önerisine : Büyük saat civarında kime sorsanız gösterilecek, pek meşhur bir kebapçı var. Asmaaltı Kebap. Aslen Gaziantep'li hayli cesametli bir abinin işlettiği bu yer, dekorasyon olarak sıradan bir esnaf lokantası gibidir. Kebaplarınızdan önce masaya bir Adana klasiği olarak gelen ezme salata, yeşil salata, maydanoz, turp, taze nane, bol limon, fındık lahmacun, mini peynirli pide, grek usulü yoğun kıvamlı bir cacık da sofradaki yerini alıyor ve biz assolisti beklemeye koyuluyoruz. Gelen beytiler maalesef bir hayalkırıklığı oluyor. Belki de kebap beğenim fazla gelişmemiştir ama kuru kebabı da ayrımsayacak bir damağa sahip olduğumu sanıyorum. Neyse, en acıklısı da hesabı öderken oldu. Sadece iki beytiye altmış (rakamla 60) teklik vermek beni biraz hüzünlendirdi doğrusu. Zira Adana için bu rakam biraz fazladır, bu beytiler için çok fazladır. Yine de siz bilirsiniz...
İşte bunu çok sevdim... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder