"Brave" (Hayatta Vilyım Vallas'ın Akrabası Olamazsın)
Pixar bu işi biliyor ama elinde senaryo kalmamış sanırım. Görsellik şahane ama hikaye çok zayıf. Kelt aksanı bile kurtaramıyor filmi. Eyvallah ! "O kızıl saçlarını dağıtırsın, rüzgarlara bırakırsın", "ohannesburger bu da mı animasyon" dediğimiz sahneler olmuştur, yan karakterler dahil tüm tayfa karikatür sanatını yüceltmektedir ama bir "Wall-E" değil tabiy ki. IMDB puanlaması (7.4) kanımca çok cömerttir. Benim gözümdeki değeri ancak (o da zenaatkarlığa) 5.5 falan olur...
Edmond (Kafası Karışık Mamet)
Mamet dendimi duracaksın arkadaş !... Kötü işine rastgelmedim. Oturduk bir hevesle filmin başına. Evvet ilk dakikalarda koltuklarımıza daha bir yayıldık, duyargalarımızı açtık, frekansı ayarladık. Zira bombastik bir açılış yapılıyor. Rutini terkeden klasik orta sınıf amerikan erkeği... Ama o da ne ! Filmimiz ilk yarısından itibaren frenleri boşanmış 1500'lük Desoto kamyonu (kırmızı) gibi langır lungur tangırdamaya başladı. Arada görünüveren Denis Riçırds, Bay Ling, Mena Süvari gibi cins-i latifler dahi ekseni kayan Edmond beyi, beyin kıvrımlarımızda makul bir yere oturtamadı. (finalde bırakılan Cemil İpekçi bıyıklarıyla bile). Tamam verdiği mesajlar var, ama hiçbiri yeni değil, hiçbiri çarpıcı değil. Vilyım Meysi rolün hakkını vermiş. Müzikler felaket iyi ama nebliyim içime sinmedi Bay Deyvid Mamet. Bu kez olmamış... Aklımda kalan yegane mesaj "hayatınızı gecenin bir yarısında tarot kartlarıyla düzenlerseniz sonunuz irikıyım bir zencinin kucağında biter" oldu.. Boş vaktiniz varsa seyredebilirsiniz, seyretmezseniz de fazla bir kaybınız olmaz...
"Roma'ya Sevgilerle" (Bay Elın'ın Kredibilitesi Düşüyor !)
Dört ayrı hikaye, tek şehir. Ölümsüz ve ebedi şehir : Roma...
Pek kıymetli yönetmenimiz Vudi Elın Paris'te başladığı Avrupa yolculuğunu Roma'da devam ettiriyor. Sarı filtrelerle çekilmiş filmimizde pek meşhur oyuncular da boy göstermektedirler. (Penelopi Kruz, Elın Peyc, Roberto Beninyi, Alek Boldvin, Cesi Aysenberg ve hatta Ornella Muti). Hikayelerin her biri İtalyan sinemasına küçük selamlar çakmakta, her biri kendi içinde küçük dinamizmler barındırmakta, karşımıza çıkan fars benzeri sahneler bizleri gülümsetmekte (duşta Palyaçi'yi söyleyen cenaze levazımatçısı hariç, orada güldüm hakikaten), Tivoli bahçelerinde başlayan konuşmalar ispanyol merdivenlerinde sonlanmakta, Bay Elın film repliklerinde de olsa kendine yönelik otokritikleri cesurca göstermekte (karısının kendisine yönelik "emeklisin, yaşlısın, saçmalıyorsun" çemkirmeleri), Roma ismiyle müsemma şehir filmden rol çalmakta; ama tüm bunlar bir "Match Point"in yarısı, bir "Kahire'nin Mor Gülü"nün %20'si etmemekte, velhasıl yönetmenimiz Bay Elın "kesesinden yemekte"dir. Yine de vaktiniz varsa seyredilebilir diyerek noktayı koyalım...
Yalnız; vamp fem fatal rolüne, 50 yaşına da gelse ergen görüntüsünden çıkamayacak Elın Peyc'i getiren kast sorumlusuna feci teessüf ediyorum da başka bir şey etmiyorum. Ama profesyonel fahişe rolüne Penelopi Kruz o kadar oturmuş ki böyle de telafi ediyorlar hatalarını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder