2 Kasım 2012 Cuma

"Medianeras" Yalnızlığım benim, sidikli kontesim...


   Az parayla ne güzel iş yapmışlar. Demek bu iş milyon dolarları saçmakla olmuyor. 

  Son zamanlarda izlediğim en sağlam aşk filmlerinden biriydi (kaldı ki fakir, fıtratı itibarıyla pek hazzetmez aşk filmlerinden) UYARI : ağır spoyler içerir : (bir de oğlanla kızın filmin sadece son sahnesinde beraber görüntülenmeleri de filmimizi çok ilginç kılmaktadır) . İlk on dakikayı izlerken sıkılırsanız, kalanını da izlemeye zahmet etmeyiniz. Zira filmimizin tek handikapı biraz ağır bir tempoya sahip olması. Kent yaşamına aşina olmayanların kolay kolay hazmedemeyecekleri bir tespitler silsilesi de cabası. 

Lakin :
   çevrenizdeki mimari kakafoniden muzdaripseniz,
   internete hafiften bağımlıysanız,
   nedensiz fobileriniz varsa,
   betonun içinden yeşeren nebatata hayranlıkla bakakalıyorsanız,
   kalabalıkların içinde yalnız hissettiğiniz oluyorsa,
   yüzmeye meraklıysanız,
   sinematik ögelerin kullanımı ilginizi çekiyorsa,
   
seyretmeniz size iyi gelecektir.
   
   Aşağıda filmin sadece edebi tespitlerinden bir buket yaptım. Bunların görüntülerle işlenmesi ise anlatılmaz, izlenir. İlginizi çektiyse filmde bunlardan bir hayli var... Ayrıca animasyon ve müzik de tatmin edicinin ötesinde şükeladır. Of yazı dağıldı yine... Ama izleyeli henüz yarım saat olmadı, ruhum bedenimi yakalayamadı. İkinci izlemede (bir kaç yıl sonra) yazdıklarımı geliştiririm diye ümit ediyorum... 

son not : tek kritiğim masal gibi sonuna, daha gerçekçi bağlanaydı iyiydi...

KENT HAKKINDA

Buenos Aires kontrolsüz ve çarpık bir şekilde büyüyor. Terk edilmiş bir ülkenin aşırı kalabalık şehri. Bu şehirde binlerce bina gökyüzüne doğru yükseliyor. Gelişigüzelce. Uzun bir binanın yanında, kısa bir bina. Orantılının yanında, orantısız. Fransız tarzının yanında ise tarz yoksunu bir bina.Bu çarpıklıklar muhtemelen mükemmel bir şekilde bizi temsil etmekte.Estetik ve ahlâki çarpıklıklarımızı.Hiçbir mantığı olmayan bu binalar, kötü planlamanın eseri. Tıpkı hayatlarımız gibi. Nasıl yaşamak istediğimize dair hiçbir fikrimiz yok. Buenos Aires, sanki bir mola yeriymiş gibi yaşıyoruz. Bir "kiracı kültürü" yaratmışız. Binalar daha küçük binalara yer açmak için giderek küçülüyorlar. Evler oda sayılarına göre ölçülüyor ve balkonu, oyun odası, hizmetçi odası ve kileri olan 5 odalılarla, "ayakkabı kutusu" olarak bilinen tek odalılar arasında değişiyor. İnsan eli değen her şey gibi, binalar da bizi birbirimizden ayırıyor. Bir ön giriş, bir de arka giriş var. Ferah ve basık evler var. Seçkin insanlar A ya da bazen de B blokta oturuyorlar. Harfler ilerledikçe, apartman kötüleşiyor. Vaat edilen manzara ve ışık nadiren gerçekle örtüşüyor. Nehrine sırtını dönen bir şehirden zaten ne beklenebilir ki?Ayrılıkların, boşanmaların, aile içi şiddetin, kablolu kanal sayısındaki patlamanın, iletişim eksikliğinin, umursamazlığın, uyuşukluğun, depresyonun, intiharların, asabiyetin, panik atakların, obezitenin, gerginliğin, güvensizliğin, melankolinin,|stres ve hareketsiz yaşam tarzının mimar ve mühendislerin suçu olduğundan adım gibi eminim.

İNTERNET HAKKINDA

İnternet beni dünyaya yaklaştırsa da, bir o kadar da hayattan uzaklaştırıyor. İnternetten bankacılık işlemlerini yapıyorum, dergilerimi okuyorum,müzik indiriyorum, radyo dinliyorum, yemek siparişi veriyorum, film izliyorum,.sohbet ediyorum, ders çalışıyorum, oyun oynuyorum, seks yapıyorum, araştırma yapıyorum.

BETON BİTKİLERİ HAKKINDA

Betonu yarıp çıkıyorlar, büyümemeleri gereken bir yerde büyüyorlar. İbretlik bir irade ve asaletle aheste aheste baş kaldırıyorlar. Kökensiz, vahşice ve botanikçilerin sınıflandıramayacağı bir şekilde. Garip, azgın ve abes bir güzellik. En renksiz köşeleri güzelleştiriyorlar, hiçbir şeyleri yok ve hiçbir şey onları durduramıyor.
Çelişkili bir şekilde, beni..zayıflığımla yüzleşmeye zorlayan kontrol edilemeyen hayatın bir metaforu.

YÜZME HAKKINDA

Bu, yüzmeye 15. kez yazılışım ve 15. kez gitmeyişim. Yüzmeyi seviyorum ama öncesinde ve sonrasında yapılan her şeyden nefret ediyorum. Öncesinde ve sonrada duş almaktan nefret ediyorum. Soyunmaktan ve geri giyinmekten, kışın saçımı kurutmaktan, çantamda ıslak bir havlu taşımaktan, ıslak mayodan, ıslak terliklerden nefret ediyorum. Klor kokusundan nefret ediyorum.Üyelik kartından ve sağlık muayenesinden nefret ediyorum. Birine ayak parmaklarımın arkasını göstermek zorunda kalmamdan. Havuza işeyen insanlardan nefret ediyorum. Bonelerden ve gözlüğün verdiği şaşkın ifadeden nefret ediyorum. Ve en çok nefret ettiğim şey ise; yüzmenin vücudun her yerini en çok çalıştıran spor olması.  

2 yorum:

  1. İzledikten sonra yorumu buraya yazmak daha keyifli olur diye düşündüm.

    Ben bu filmi nasıl kaçırmışım diye diye izledim. Her bir ayrıntı o kadar öyküsel/şiirsel geldi ki bana anlatamam..

    Kızın sürekli kitabın içinde arayıp durduğu enine kırmızı çizgili tişörtlü çocuğu en sonunda, odasında açtırdığı küçük bir pencereden caddeye bakınca görmesi de pek bir manidardı.
    Ben her sahnesinden hoşnutum :)
    İyi ki yazmışsınız, çokça teşekkürlerimi gönderirim efenim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim. Güzel filmlerin izlenmesine vesile olmak güzel:) İyi sinema hep sizinle olsun.

      Sil