Yönetmenimiz neredeyse beş yılda bir film çekiyor. İlk "
In Bruges"de çarpmıştı fakiri (yılda bir kez döner durur yeniden izlerim). Sonra "
Seven Psychopaths" geldi, en son da "
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri". Hepsi iyiydi (bence en iyisi ilkiydi ama). Yıllar geçti, en son filminden bugüne beş yıl oldu. Diyordum "nerede yeni film?".
Sonra baktım afişlere: Kolinferıl, Brendıngliisın ve Yönetmenimiz. Bruges'deki kadronun aynısı. Elbette beklemelere doyamadım, malum ortamlara düşünce de en yüksek çözünürlükteki versiyonunu alıp sakin sessiz bir akşam kolladım, cep telefonunu uçak moduna aldım, single maltımı&çubuklarımı (çünkü tek sorti az gelir dedim (iyiki de)) hazır ettim, oturdum kordelanın başına.
Filmi ya çok seversiniz ya da hiç. Film okuma aşamasına gelmiş olmanız yahut sadece eğlencelik filmleri izleyebiliyor olmanız hiç farketmez. Çünkü; en sinema "okuyucusu"ndan en sadecemarvılfilmleri izleyebilen arkadaşlarıma kadar pek değişik tepkiler duydum. Genellikle de en beklemediğim tepkileri aldım. Bende önceden koşullandırılma olduğu için çok sevenlerdenim. Zenaat açısından bakıldığında hiçbir falso bulamazsınız. Filmi konuşma olmadığı hangi anda olursa olsun durdurun, çerçeveletip asabilecek güzellikte tablolar çıkar. Müzikler, diyaloglar, oyunculuklar (kolinferıl oskar alabilir bence (o nasıl bir bencil, ebleh, saf ve iyiniyetli bir karakterdir öyle!)), renkler, kostümler, sanat yönetimi; velhasıl aklınıza gelebilecek her unsur çizgi üstüdür.
Gelelim sanat yönüne. Sanat denildiğinde benim aklıma yukarıda saydıklarımdan azade, bana neler düşündürdüğü, neleri sorgulattığı, neleri hissettirebildiği geliyor. Yoksa bayılmıyorum metafor kovalamaya (çengelli sopa, durmadan gözümüze sokulan haçlar ve daha neler). Bay Martin, bu kez diyeceklerini daha bir derli toplu aktarmış izleyiciye.
1923, İrlanda, küçükçe bir ada, anakarada iç savaş var. Uzun süren bir dostluk. Taraflardan biri entellektüel (mesleği hakkında herkesin bir tahmini var, bence denizci, o evdeki objeler 1923'de dükkanlardan alınmaz, denizci dürbünü cabası) diğeri mandıracı (naifliğin vücut bulmuş hali). Bir gün Colm (denizci olduğunu varsaydığım) Padraic'le (naif olan) görüşmek istemez olur. Olaylar gelişir (işin içine külli miktarda İrlanda çılgınlığını katarak).
Ben iki insanın ilişkilerinin tek taraflı olarak bitirilmesini eksene aldım. Ha! taraflardan biri kifayetsiz entellektüel (derinliğini müzik olarak veriyor ve Mozart'ı referans gösteriyor ama Padraic'in kardeşi Siobhan (o da şahane bir karakterdir) ondan daha derin, giderken kapağı oturtuyor haklı olarak) diğeri saf iyilik (ancak kardeşinin gidişindeki ilk endişesi "yemekleri kim yapacak?" oluyor, hımm demek ki altta ciddi bir bencillik var) ve Colm ikazsız dönen taret (bunu da ancak fırkateyn geçmişi olanlar bilir) misali davrandığında ve bu kararını çok kanlı bir şekilde sürdürdüğünde haksız görünüyor.
Uzun yıllar sürdürdüğünüz bir ilişkiyi artık istemez olduğunuz için aniden bitirebilir misiniz? Benim düşündüğüm buydu. Bunun yanısıra filmdeki favorim Dominic için saf iyilik diyebilir miyiz? Bendeniz derim. Bir kez daha izlesem yine derim. İmkansız aşkının (mı yoksa başka saik var mıdır bilinmez) trajik sonundan önce Padraic'le yollarını hiç tereddütsüz ayırması (bunun nedeni de Padraic'in saflığının lekelenmesidir), doğru bildiğini pattadanak söylemesi, gerçek iyi&doğruyu kimsenin sevmemesi kaderini paylaşması ve daha başka bir çok şey.
Yazmalara doyamıyorum ama daha fazlası konsepte aykırı. Huzurlarınızdan çekilirken; ilk yarım saate bir bakın sararsa devam edin diyorum. Ben arşive aldım, yılda bir olmaz ama iki yılda bir kesin!