Petzold yine yapmış yapacağını. İlk yarının sonunda "eve mi gitsem?" diye düşünürken (açıkhava sinemalarının ikinci yarısı Ankara'da ürpertici oluyor (bozkır zaar)) kaldım izledim, iyiki de öyle yapmışım.
Leon biraz sığır, Felix ise dünyalar tatlısı bir çocuktur. Felix'in ailesinin yazlığına giderler. Leon ilk başarılı romanından sonraki ikinci romanının çatısını çatmak üzeredir. Felix güzel sanatlara başvuru portfolyosunu hazırlayacaktır. A o da ne! Evde davetsiz bir misafir vardır Nadja (Petzoldun daha önce çalıştığı Polabeer). Derken üçlüye kurtarma yüzücüsü (cankurtaran değil) Devid (aynen böyle yazılıyor (doğu Alman gariplikleri)) ve Leon'un yayıncısı Helmut da dahil olur, olaylar gelişir.
İlk yarı düz yaz filmi gibi ilerlerken ikinci yarının sonlarına doğru Petzold yapacağını ardına koymuyor ve izleyiciyi şöyle bir şaşırtıyor ve sonunu bağlamıyor. Artık meşrebinize göre nasıl yorumlarsanız.
Film bitince yazıları okumak için değil henüz gördüklerim tazeyken "du bakalım neler oldu?" diyerek koltuğumda oturakaldım. Ne yalan söyleyeyim Leon'unkine benzer bir kabuk ördüğümden kelli (kelli!), karakter hiç hoşuma gitmese de kimi benzerlikler buldum (işte bu da çok hüzünlendiricidir (film karakteri üzerinden özeleştiri yapmak)).
Şu aralar yaşadığım film kıtlığında iyi gelmiştir, öneririm yani.