27 Haziran 2024 Perşembe

"Kızıl Gökyüzü" Petzold'dan Katman Üstüne Katman.

   Petzold yine yapmış yapacağını. İlk yarının sonunda "eve mi gitsem?" diye düşünürken (açıkhava sinemalarının ikinci yarısı Ankara'da ürpertici oluyor (bozkır zaar)) kaldım izledim, iyiki de öyle yapmışım.
   Leon biraz sığır, Felix ise dünyalar tatlısı bir çocuktur. Felix'in ailesinin yazlığına giderler. Leon ilk başarılı romanından sonraki ikinci romanının çatısını çatmak üzeredir. Felix güzel sanatlara başvuru portfolyosunu hazırlayacaktır. A o da ne! Evde davetsiz bir misafir vardır Nadja (Petzoldun daha önce çalıştığı Polabeer). Derken üçlüye kurtarma yüzücüsü (cankurtaran değil) Devid (aynen böyle yazılıyor (doğu Alman gariplikleri)) ve Leon'un yayıncısı Helmut da dahil olur, olaylar gelişir.
    İlk yarı düz yaz filmi gibi ilerlerken ikinci yarının sonlarına doğru Petzold yapacağını ardına koymuyor ve izleyiciyi şöyle bir şaşırtıyor ve sonunu bağlamıyor. Artık meşrebinize göre nasıl yorumlarsanız. 
   Film bitince yazıları okumak için değil henüz gördüklerim tazeyken "du bakalım neler oldu?" diyerek koltuğumda oturakaldım. Ne yalan söyleyeyim Leon'unkine benzer bir kabuk ördüğümden kelli (kelli!), karakter hiç hoşuma gitmese de kimi benzerlikler buldum (işte bu da çok hüzünlendiricidir (film karakteri üzerinden özeleştiri yapmak)). 
   Şu aralar yaşadığım film kıtlığında iyi gelmiştir, öneririm yani.

26 Haziran 2024 Çarşamba

"Büyük Defter", "Kanıt", "Üçüncü Yalan" Üçübiryerde.

 Serkan Keskin'in bir ropörtajından yola çıkarak başladım. Oyuna uyarlamaya çalışıyorlarmış (zor!). İnsan hayatta ukala dümbeleği olmamalı. Fakirde biraz dümbeleklik var. Diyordum "tüm iyi romanları bitirdim" (eski şevkle okuduğum metinler pek azaldı zirâ (zirâ!)). B.k bitirdin!
   Üçlemenin ilk kitabı "Büyük Defter" beni olduğum yere mıhladı. 1 günde bitirdim (ki seyir de yapıyordum bu esnada). 2nci kitapta ("Kanıt") tempo biraz yavaşladı, üçüncüsünde ("Üçüncü Yalan") iyiden yavaşladı (nitekim biter bitmez bir kere daha okundu (işler karışıyor çünkü)). 
   Savaştaki bir kentten kaçırılan ikizler, anneannelerine emanet ediliyor (neneye cadı diyolla yaşadığı küçük kentte (haksız da değiller)). İkizler yaşayakalmaya çalışıyorlar. Yıllar geçiyor. Lanthimos'un "Kyodontas"ını da çağrıştırdı, Kosinski'nin "Boyalı Kuş"unu da. Ama hepsinden farklı bir şeydi. Yazarımızın yaşamı, yazdıklarıyla bazı benzer tarihi süreçlerde ilerlemiş. Umarım yazdıklarında otobiyografik unsurlar yoktur (öyleyse fena!). Bugüne kadar nasıl okumamışım bilmem. Şiddetle (ne işim olur şiddetle!) hararetle öneririm. Tek ikazım: belli bir yaşın altındaki kârilerin uzak durması olabilir (içinde ensest, pedofili ve sıradanlaşan (ama çok aşırı) bir şiddet var).

"Kazkafanın Kitabı" Bekleneni Verir!

   Agnes ve Fabienne, ikinci savaşın sonunda sefalet içinde bir kırsalda birbirini bulan iki ruh. Agnes yazmaya yetenekli, Fabienne'de ateşleyici ruh var. Bin türlü yokluk içinde kitap yazmaya hallenirler, başarırlar da. Olaylar gelişir.
   Girizgahta yazar okuru şöyle bir sarsıyor (fularımı takıp düşündüğüm anlar oldu), ilk bölümün ilk paragrafları da öyle. Sonrası düz ilerledi. Düz diyorum bakın! Deniz üstünde olduğum ve demirlediğim uzun zamanlarda bile "du bakayım nerede kalmıştım" diyerek saldırmadım kazkafanın kitabına. Evcimen bir istekle açtım sayfaları. Sonra yazarımızın tezkiresini okudum ve gördüm ki Bayan Li'nin kızı Yiyun; şu mavi küremizin (şu an için) en yayılmacı ülkesinin saygın bir üniversitesinde yazarlık dersleri veriyormuş. İki hücreli beynim bir anda aydınlandı. Yiyun Hanım, başarılı bir roman için gereken tüm kriterleri yerine getirmiş, olmuş mu? Olmuş. Nedir: sanatla zenaat arasında bir yerlere koydum. Yüksek bir ilham değil çünkü (bir yazmasaydım delirirdim durumu değil de Sai King'in dediği gibi (yahut Haldun Taner'in) "her gün 20 sayfa yazmak zorunluluğu gibi). Yine de önerir miyim? Elbette. 

10 Haziran 2024 Pazartesi

"Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür" Günümüze bile modern!

   Ne özlemişim Hüseyin Rahmi okumayı. Aradan rahat 20 yıl geçmiş, oturduğum sokağın adına (yazarımızın adını vermişler ve pek latif bir sokak) ismi de ilgimi çekince başladım.
   224 sayfa, hiç sıkmıyor. Başlarda "amanın feministler okumasa bari!" dediğim anlar, ilk yarıdan sonra "amanın maçolar okumasa bari!"ye evrildi. Neticede her ikisinin de okumasında çeşitli faydalar olduğuna karar kıldım.
   Sergüzeşt ve pespaye bir adam, oldukça da sığ. Ailesi kendinden kültürlü bir kadınla başgöz edip evlendiriyor. Karşı köşke ise Allame namıyla mülakkap bir filozof ve onun oldukça sığ eşi taşınıyor. Olaylar gelişiyor. 
   Yazarımız bu ilginç konuyu tatlı tatlı işlerken Allamenin söylevlerinden aklınıza gelecek her konuda farkına varmadan bilgileniyorsunuz. Bu zamanın hallerinden (geçmiş, şimdi ve geleceğin aslında bir olmasından), grafolojiye kadar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor. 
   Haz alarak okudum ve üstadın okumadığım başka romanlarına da ilgi göstermeye karar verdim. Öneririm.

2 Haziran 2024 Pazar

"Çingeneler" Belgesel Kitap!

   İsmini daha önce duymadığım Osman Cemal Kaygılı ilginç bir adam. Mahmut Şevket Paşa suiskastine katılmaktan Sinop'a sürgün yemiş. Vapur biletçiliği, sütçülük, pazarcılık, tiyatroculuk, öğretmenlik yapmış (kimbilir başka neler yapmıştır). Mizah dergisi çıkarmış. Daha neler! Çağdaşı Sait Faik, kendisi ve işbu eseri hakkında pek güzellemeler döşemiş. 
   256 sayfalık kitabımız zamanının gazetelerinde tefrika edilmiş (yani bölüm bölüm yayımlanmış). Bu usûl size garip gelmesin. Hepinizin bildiği İnce Memed bile gazete tefrikasıyla neşredilmiştir. (kalemden geçim zor zenaat!). Nesir kısmı bittiğinde dönemin fotografileri verilmiş (bolca). 
   Kitabımızın konusu yoktur. İrfan namıyla mülakkap bir hovardanın çingene aşklarının peşinde koşması anlatılır. Üslup acaip akıcı, diyaloglar, olaylar çok gerçektir. Muhakkak ki yazarımız bu sergüzeştin içinde yaşamıştır. 
   Fakir, yeniyetmeliğinin bir döneminde çingene mahallesine komşu bir mahallede yaşamını tatlandırdığındandır, yazılanlara bir aşinalık içindedir. Misal: kitapta çok renkli bir şekilde yaşanan çingene kavgalarına şahitliği vardır. Yazmakla olmaz, görmeniz gerek. Gördükten sonra eski siz olmazsınız!
   Hülâsa: dönemin ve "buçuk millet" olarak adlandırılan çingene kardeşlerimizin yaşantılarının nasıl olduğunu merak eden, İstanbul'un o zamanki fotoğrafını görmek isteyen kâriler pek seveceklerdir.

"Furiosa" Zenaatın İyisi.

   Corcmillır, medmeks çeker de gidilmez mi? Haftasonunu zor bekledim. Ankara'da mukim bir insankişisiyim. Cumartesi Büyülüfener'de (ki metropollerde "sinema" olarak kalabilen ender mekanlardandır (yoksa (kavaklıdere "kült"ü saymazsak) tek mi demeli)) izledim. 19:30 gibi makul bir seansta gitmeme karşın salonda tek başımaydım. Sinema ölüyor mu?
   Neyse bu başka konu. 
   79 yaşındaki ustamızın sinema sanatıyla falan hiç ilgisi yok (yönetmeni diyorum!). Kendisi pek mahir bir sinema zenaatçısı. Hiç öyle metafor kutafor koyayım, şuraya şöyle bir subliminal mesaj yerleştireyim demiyor. Dan dan dan filmini çekiyor, ama ne çekiyor.
   Filmimiz uzun süresine (2s28d) karşın sinefilin dikkatini hiç düşürmeden sonuna kadar şıpınişi gelmeyi başarıyor. Bir tek sonuna doğru antagonistin azıcık felsefi tiradı biraz sıkıyor (usta azıcık sanat yapayım demiş) onun haricinde bombastik bir prodüksiyon izliyoruz. Prodüksiyon ne demek: prodüksiyon ürün demek. Ama bu ürün öyle market raflarında bulabileceğiniz bir ürün değil. Şöyle anlatmaya çalışayım. Sosyete marketi makrolarda satılan hazır mantılar da üründür, Kayseri'de Elmacıoğlu İskender'de yediğiniz mantı da üründür. Corcmillır, evet mantıya yeni bir yorum katmıyor ama lezzetli bir mantı yiyeceğinizi garanti ediyor. 
   Bu pimpirikli eleştirel gözler, en kalabalık, en aksiyonlu sahnelerde bir kusur aradı istemsizce. Yok arkadaş! 
   Filmimizin konusu pek beylik, fazlaca da önemli değil. Yönetmen; sadece iki ünlü oyuncuyla (ki biri pek sakil, diğeri de takma burnuyla aslından pek farklı) güzel bir mantı yapmış. Füzyon mutfağıyla denemeler yapanlara banal gelse de, şikemperverler seveceklerdir. 
    Gündemden uzaklaşıp, idin idin derinliklerindeki destrodoyu (ne hayındır o!) tatmin etmek için hararetle öneririm.