Ağ güncem kitaplar, filmler ve seyahat güzergahları yazılarından mürekkeptir. Suya sabuna dokunmadan yazıp duruyorum. Gar patlamasında bile yazmadım (tesadüfen kurtulduğumuz halde). Ama bu günü yazmasam olmaz.
İşte siyaset dışı düz bir Ankara mukiminin gözünden dün geceden itibaren yaşananlar :
Mebusevleri semtinde oturuyoruz. Ata'ma 400 metre uzaklıkta, hem merkezi hem sakin bir yer.
Rutin cuma akşamı : oturmuş çocuklarımızla okey çeviriyoruz. Saat 22.00'den itibaren jetler çok alçaktan uçuşa başladı. "Allah Allah !" dedik "30 Ağustos provalarına gece mi başladılar ?". Baktık duracağı yok, müziği kapatıp aptal kutusunu açtık. Aaa ! köprüleri iki kamyon ve bir iki manga asker ile kapatmışlar, trafik kilit.
Hiç aklıma askeri darbe falan gelmedi. Çünkü darbe dediğin cumartesi sabah saat üçte olur, hiç kimse ne olduğunu anlamaz. Sabah ekmek gazete almaya çıkarsın, cemseler askerler olur, "dışarı çıkmak yasak" derler, kırır dizini oturursun. Yok 12 Eylül'ü gayet net hatırlıyorum o açıdan.
Neyse bizim okey partisi yarım kaldı (gençlere yeniliyorduk iyi oldu). Önce haberleri sonra pencereyi takibe başladık. Pencere daha günceldi çünkü. Jetler ara verdiğinde helikopter sesleri geliyordu. Bir iki saat böyle geçti, sonra patlamalar başladı. Emniyet Müdürlüğü tarafından iki patlama evin perdelerini şöyle bir savurdu, kulakta basınç etkisi hissedildi, pencereler sarsıldı. Ara ara seri atış sesleri geliyordu, helikopterler 20 mm.likleri ateşliyordu galiba. Kaç patlama olduğunu sayamayacağım ama yüreğimizi bir hayli kaldırdı. Ortalama 20 dakikada bir patlama ve ardarda gelen silah sesleri. Bu arada TRT bir saattir yayınladığı hava durumuna ara verip darbe bildirisi okudu. O spiker kızcağızın tedirginliği, gözlerindeki kamera yanına bakışlar (belli ki kameranın yanında birileri var), ellerinin titremesi, alelacele yapılmış makyajı, soluk benzi; çok içime dokundu. Silah ve patlama seslerini duyunca bu girişimin başarısız olacağını şıppadanak anladım. Ardından Başbakan tüm kanallarda röportaj vermeye başlayınca bu görüşüm daha da kesinleşti. Darbe böyle olmazdı. Ev ahalisinin takip ettiği televizyondaki bazı görüntüleri izledim. Tüm yayınları izlemiyordum çünkü kimse durumu bilmediğinden, korkunç bir bilgi kirliliği vardı. Sadece somut görüntüler ve detaylar. Tüylerimi diken diken eden bir kaç görüntüden (meclis bombalanıyordu) sonra kendimi malt viskiye verip, uyku tanrısına kavuşmayı diledim.
Derken camilerde sela verilmeye başladı. Seladan sonra birşeyler söylüyorlardı ama anlayamıyorduk. Bu; her yarım saatte bir tekrarlandı.
İnsan garip mahluk. Bir süre geçtikten sonra patlamalara bile alışabiliyor. Gece üç sularında uyumaya karar verdik. Bizimle beraber yatma yaşını 20 yıl geçmiş olan kızıcığımızı da misafir ederek yatağımıza uyandık. Kızlar uyumaya hallendi, okuma gözlüklerimi takıp bitiremediğim mizah dergilerimi hatmetmeye koyuldum. Bir yandan kulağım jet dalışlarında. Ses pik yaptığında arkasını dinliyorum, patlama yoksa sorun yok, patlama uzaksa da sorun yok. Bir yirmi dakika sonra gecenin en sert patlaması (ikili kombo halinde) üzerimize tozları dökünce yataktan apar topar fırlayarak üzerimizi değiştirmeden yanımıza sadece cüzdan ve telefonlarımızı aldık ve aracımıza atladığımız gibi Kardeşimin, merkeze uzak ve göreceli olarak daha güvenli olan evine yola koyulduk.
Yollar bomboştu. Ne asker, ne polis, ne cemse, ne de TOMA vardı. Oysa zihnimde kalabalıkla çatışan askerler, TOMA'larla vuruşan tank görüntüleri vardı. Tandoğan meydanında Kırım Mitingi bile yapıldığında yüzlercesi zuhur eden polisler neredeydi ? Bilmiyorum. Bildiğim buradan taaa Çakırlar Çiftliğine kadar sokakların bomboş olduğuydu. Bir tek Beştepe'deki (bazıların kaçaksaray dediği) yerleşkenin (ışıkları sönmüştü) girişlerinde parketmiş sivil araçlar dikkatimi çekti.
Kardeşlerimiz zaten uyumamışlardı. Balkondan (Ankara'ya kuşbakışı) şehrin üzerine dalış yapan jetlere baka baka üzüldük. Heryerde olduğu gibi burada da yarım saatte bir sela ve anons otomatiğe bağlamıştı. Gün ağarınca sızmışız. İki saat sonra uyandığımızda jetler ve helikopterler yoktu. Öğlene doğru selalar da bitti. Yine çiftlik bulvarından eve döndük, yollar sakindi. Sevdiceğim evimizdeki isi tozu temizlemeye girişti (işte bunlar hep ruh yatıştırması). Ben de bunları yazıyorum.
Zihnimde sorular :
Darbe kime karşı yapılır ?
İktidara.
Bu harekette iktidara karşı ne yapıldı ? Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Muhalefet liderleri, müsteşarlar, belediye başkanları evlerinden alındı mı ?
Hayır.
Nereleri fiziksel olarak saldırıya uğradı ?
Meclis, Genelkurmay Başkanlığı, Emniyet Genel Md.lüğü, Polis yerleşkeleri, MİT (bildiklerim bunlar).Hep düşünüyorum, iktidarın simgesi Beştepe yerleşkesi uçakların helikopterlerin göremediği bir yer midir ? Meclisi yıkabilen bombalar orayı her nedense pas geçtiler. Bu durumda darbecilerin iktidara değil, demokrasiye karşı oldukları sonucuna varabiliriz.
Her patlamadan sonra şakkadanak kesilen internette herhangi bir kesinti oldu mu ?
Yoğunluktan kaynaklanan yavaşlamaları saymazsak hayır.
Darbeden önce fragman çıktı mı ?
Jetleri uçurup, köprüyü kapatarak "biz darbe yapıyoruz" şeklinde bir fragman izledik.
Camilerin işlevi nedir ?
Müslümanların ibadet ihtiyacını karşılamak.
Muktedirler sokakta toplanıp slogan atan kalabalıkları ne olarak nitelendirir ?
Çapulcu.
Devletin görevi nedir ?
Vatandaşını korumak.
Devletin kaç polisi var ?
Türk ordusunun mevcudu kaç ?
Kalkışmadan tutuklanan ve gözaltına alınan asker sayısı.
Şu ana kadar üçbine yakın, ama üçbini geçmedi.
Darbecilerin, ordu ve polis mevcuduna oranı nedir ?
1 darbeciye karşı 225 darbeci olmayan ordu mensubu, 1 darbeciye karşı 90 polis memuru var.
Türk ordusunun Başkomutanı kimdir ?
Emniyet Genel Müdürlüğü kime bağlıdır ?
Kentlerde iç güvenlikten sorumlu birim nedir ?
Resmi açıklamalarda "bu akşam darbeye yönelik hareketler olabilir, dikkatli olun !" uyarısı yapılırken, akşam ezanı öncesinde okunan seladan sonra ne denilmektedir.
"Vatandaşlarımız Kızılay Meydanını boş bırakmasınlar, sokakları doldurun." (bunun bağlantısı yok çünkü şu anda duyuyorum)
Ya idrak yollarım tıkandı, yahut bu işte bir terslik var.
Üçbine yakın askerin ve yine üçbine yakın yargı mensubunun gözaltına alınması, görevden alınması için yeterli süre nedir ?
Dün 22.00'dan itibaren sayarsak 16 saatte mümkün olabilmiştir.
El Cezire'de darbede ölenlerin sayısı 265 olarak verilirken, ulusal kanallarda niye 161 kişi olarak gösterilmektedir.
Bilmiyorum.
Bu nasıl bir darbedir ?
Planlamasını kızım yapsa daha iyisini yapabileceği türden bir gulguledir. Darbecilerin başında koca koca kurmayların, paşaların olduğu düşünüldüğünde; güzide ordumuzun durumunun içler acısı olduğu anlaşılmaktadır.
Her kim her neye kalkışıyorsa, darbe mazur görülebilir mi ?
Kesinlikle hayır. Hele kentler bombalanıyorsa (misal : meclisle aramdaki mesafe 2.3 km. pilot ateşleme düğmesine yarım saniye geç bassa, evim başıma yıkılabilir), sivillerin üzerine ateş açılıyorsa; zinhar hayır.
Cinayet soruşturmalarında dedektifler önce kimden şüphelenirler ?
Bu darbe girişimi kimin işine yaramıştır.
Bekleyip göreceğiz.
Bu sorular uzar gider, o kadar çoklar ki ? Ama arakolpa tembel. Kazlarla ilgili güzel bir belgesel var, kaçırmamam gerek. Böyle gereksiz sorular fincancı katırlarını ürkütür. Bir de güzide milletimiz artık sorularla değil, cevaplarla tatmin oluyor. En iyisi keseyim ben. Haydi eyvallah !