10 Temmuz 2016 Pazar

Prag'a Gidecek Olanlara Öneriler.

   Ben insanlık vazifemi yapayım da, ilk aktarmam gereken şeyi yazıvereyim. 
   Merkeze vardınız. Prag'ın mecburiyet caddesi Vaclav Caddesine gidiyorsunuz. Yokuşun başında, ulusal müzenin önündeki atlı heykele arkanızı dönüyorsunuz, sağdaki ilk sokağa sapıyorsunuz (Yves Rocher mağazasının olduğu sokak) bir elli metre gittikten sonra Manni Mini Marketin yanındaki döviz bürosuna gidiyor, bir "Selamün Aleyküm" çakıyorsunuz. Cezayirli Arap Kardeşlerime döviz kurunu soruyorsunuz. Hesap makinesinde göstertiyorsunuz. Sonra elinizdeki paranın istediğiniz kadarını Çek Korunasına çeviriyorusunuz. Prag'a gitmeden o kadar da okudum, yine döviz bozdururken kazıklandım. Ben ettim, siz etmeyin.
   Prag'a ilk vardığınızdan itibaren döviz bürolarının çokluğu dikkatinizi çekecektir. Hepsi turist kapanı. Aldanmayın. İkili, üçlü tablolar. Aşağıda karınca duası gibi yazılmış komisyon oranları falan. Bir kere paranızı verdiniz mi, geri dönüşte yok. Aman diyim.
   Şimdi başlayalım.
BERLİN-PRAG TREN YOLCULUĞU
   Yolculuk Haziran 2016'da yapıldı, bilgilerin bu tarih esas alınarak değerlendirilmesi iyi olur.
   Berlin'den Prag'a muhtelif trenler var. Şu bağlantıdan istediğiniz saati ve günü seçip biletinizi alıyorsunuz. 30-40 Euro arası biletler 2.sınıf. Berlin Hafbanhof bilgi bürolarından 5 euro verip koltuk rezervasyonu yaptırmanızı öneririm. Zira kompartımanlar dolu oluyor ve pencere kenarları Hamburg'dan itibaren kapılıyor. Biletinizi gösterip paşa paşa en güzel koltuğa oturun ve 4.buçuk saatlik yolculuğun tadını çıkarın. Bir nehrin kenarından ve ormanlıklar içinden yapılan bir yolculuk bu. Dresden'den geçiyorsunuz. Ülke geçişlerinde cep telefonlarınız size çeşitli bilgilendirme mesajları gönderecek ve kondüktörler değişecek. Bileti aldığınız kredi kartı ve bileti (koltuk rezervasyonları değil) yanınızda bulundurun, hepsi hem Almanya hem Çek Cumhuriyetinde ayrı ayrı kontrol edilecek. Bu meyanda hem Alman hem Çek biraları degüstasyonu yapıldığından, morfeusun kollarına kendinizi bırakmanız da olası (bkz.fakir)
GENEL OLARAK PRAG
  • Prag (yani turistik Prag) yürüyerek kolayca ulaşılacak bir kent. Dolayısıyla kaldığınız yerin merkezde olması işinizi çok kolaylaştıracaktır.
  • Gittiğimizde 1 euroyu 26.9 korunaya çevirdiler, yani bir TL 8.5 koruna gibi birşey. Gördüğünüz fiyatları 8.5'a böleceksiniz.
  • Prag, diğer Avrupa şehirleriyle karşılaştırıldığında, (her ne kadar turistik bölgelerin hemen hepsinin turist tuzağı olsa da) ucuz bir şehir.
  • Güzel bir toplu taşıma sistemleri var. Şehrin içinde hem metro, hem otobüs, hem de (bazıları pek eski model ama asla bakımsız değil) tramvaylar vızır vızır çalışıyor. Günlük bilet (ki şiddetle öneririm) 120 koruna (14.5 TL.) 22 numaralı tramvayın rotası gayet iyi.
  • Metro istasyonları oldukça derinde, bakımlı ve emniyetli.

  • Tüm turistik atraksiyonlar eski şehir meydanı ve astronomik saatin oralarda yoğunlaşmış, elbette ki Charles Bridge ve kale de pek turistik. Bu yerler birbirine oldukça yakın. 
  • Eski şehir meydanındaki büyük heykel Jan Hus diye bir din adamının adına dikilmiş. Reform hareketinde Martin Luther'e ilham vermiş bu önemli figürü biraz incelemenizi salık veririm. 
  • Meydanda segway ve benzeri iki tekerlekli ulaşım araçları pek popüler. Yalnız kalabalıkta düşmelere rastladım. Pek yaklaşmadım.
  • Önerim : saat başına doğru astronomik saatin oralarda olun, saat çalınca birtakım görsel hareketler var. Diğer turistler gibi hayran hayran seyredin. 10.00-11.00 civarında orada olursanız şemsiyeli birtakım insanlar göreceksiniz. Onlar ücretsiz yürüyüş turu rehberleri. Onlara takılırsanız (ve elbette ki biraz anlayacak kadar ingilizceniz varsa) üç dört saatlik bir turla eski şehirin içini gezmeniz mümkün. Fakir kaybolmayı sevdiğinden kafasına göre takıldı.

  • Astronomik saatten ara sokaklarda kaybola kaybola Charles Bridge'e gidiyorsunuz. Yolda turistik dükkanlar gani. Bunlar arasında 10 euroya thai masajı yapan dükkanlar oldukça ilgi çekici.
  • Vardınız Karl Köprüsüne. Üstünde yerel sanatçıların satış yerleri ve heykeller var. İnceleyin ama fiyatlar (hepsi tasarım olduğundan) biraz yüksek. Bütçenize göre küçük birşeyler alabilirsiniz. Tasarımlar bana fazla ilginç gelmediğinden anı biriktirmeyi yeğledim. Köprünün üstündeki en havalı heykellerin birinin yanından (mümkünse Vitus Katedralini görecek şekilde) bir fotografinizi çektirdikten sonra karşı yakaya varacaksınız. 
  • Buradan kaleye çıkış : biraz zorlu bir yokuş. Sıcakta iseniz yürümeyin ara sokaklarda gezinin. Yol üstü bir kafeye oturun söyleyin biranızı (bira sudan ucuz (mecazen değil sahiden)) gelen geçeni temaşa edin. Sağda solda sokak sanatçılarının yaptığı gösterileri izleyin. Havada duran figürlerin hepsinin temelinde sağlam metal çubuklar var. "Nasıl oluyor da bu adam havada duruyor ?" demeyin, temeli krom onların. 
  • Prag'da ulaşım oldukça kolay. Her metro istasyonunun girişindeki otomatlar veya büfelerden bilet almanız mümkün. İki saatlik bilet 24 koruna, 24 saatliği 110 koruna. Ben kontrole denk gelmedim ama hiç riske girip Türk insanını rezil etmeye değmez. 110 korunalık bilet (14.5 TL.) tüm gün gezin gezebildiğiniz kadar. Metro, tranvay ve otobüslerde geçen bu bileti ilk bindiğiniz vesaitteki makinelere sokup (portakal renkli ok tarafından makinedeki deliğe sokuyorsunuz, makine bilete tarih ve saat yazıyor) aktif hale geçirdikten sonra sokun cüzdanınıza rahat rahat gezin.


  • 24 yahut 22 numaralı tramvay sizi biraz evvel yokuş yüzünden çıkamadığınız Prag kal'asının üst kapısına götürür. Kale dedikse bildiğiniz kale değil. Adamlar ilk yapıldığı tarihten beri (yüzlerce yıldır) eklenti üstüne eklenti yapınca kale kalelikten çıkıp mahalle gibi bir şeye dönüşmüş. Merkezinde Sen Vitus katedrali var. Kaleyi gezmek için isterseniz 125 korunalık bir bilet alabilirsiniz. Bununla katedralin çok iç kısmı ve kalenin içindeki bazı sokakları görebiliyorsunuz. Ben almadım, yine de çok gezdim bilet alsaydım iki misli yorulurdum. 
  • Katedral güzel, taş işçiliği ve içindeki vitrayları etkileyici. Etrafını şöyle bir tavaf edin, içeri girin vitraylara hayran hayran bakın. Şöyle bir dolaşın ve tura devam edin. Kalabalığa takıldığınızda sarı pipili çocuk heykelinin olduğu meydana geleceksiniz. Ondan sonra çıkış var. Çıkıştaki balkonlardan şehrin görüntüsü etkileyici. Oradan rahvan rahvan aşağıya doğru inebilirsiniz. İnişte dikkatinizi bağlar (evet bağ. bildiğiniz üzüm bağı) çekebilir. Bunların yanında güzel teraslarda kafeler var. Yine bira degüstasyonu yapmak zamanıdır. Hem yorgunluğunuzu alır, hem manzaranın keyfini çıkarırsınız. Fiyatlar ehven.

  • İnişte yine Karl köprüsüne geldiniz, karşıya geçip diğer köprülerin olduğu tarafa doğru yürüyebilirsiniz. Bu yürüyüşü muhakkak yapın. Gündüz de, gece de. Hepsinin tadı ayrı. Yürümekten yorulduğunuzda karşınıza çıkan ilk tramvay, otobüs ya da metroya atlayın ve kaybolun. Ben hep yapıyorum. Çok zevkli.
  • Turistik atraksiyonlar (eski meydan, astronomik saat, karl köprüsü ve kale) bitti. Şimdi ne yapacaksınız ? Bunlar şehrin görülmezse olmazları. Asıl zevkli kısım şimdi başlıyor. Her gezgin kendi meşrebine uygun keşifler yapabilir. Düşünsenize tamamen yabancı bir kültürde kaybolabilirsiniz.
  • Bu minvalde sakın ola ki şehrin her yerinde gördüğünüz müzelere dalmayın. Fazla Kafka düşkünü değilseniz Kafka müzesini pas geçin mesela. Özellikle yazdım bunu çünkü: şehirde en özgün müze Kafka Müzesi. Diğerleri ise bildiğiniz turist tuzağı. En az iki adet seks müzesi gördüm (birinde aşk müzesi yazıyordu), bira müzesi, işkence aletleri müzesi, çizgiroman ? müzesi bile var. Aldanma ey halkım !
  • Havelska caddesini (astronomik saate pek yakın, kime sorarsanız gösterir) es geçmeyin ve tüm turistik alışverişlerinizi buradan yapın. Sokakta dizilmiş sıra sıra tezgahlardaki hediyelik ıvır zıvır tüm dükkanlardan daha ucuzdu. Magnetler, biblolar, hediyelikler gani. Ayrıca sokağın başında yeme içme bölümü de var. Burada filtre edilmemiş yerel biralar, geyik ve (meşrebiniz elverirse) domuz sosisleri var. Oldukça başarılılar.
  • Çek kardeşlerim : döviz bozdurmadığınızda, alışveriş yapmadığınızda gayet kibar, uygar ve medeni insanlar. Çok uyumlu giyiniyor ve çok okuyorlar. Birçok Evropa başkentlerinde bulundum, bu kadar çok kitapçıyı ilk kez görüyorum. Vaclav caddesinden aşağı inerken sağ tarafta kocaman bir pasajları bile var. Hele birinin vitrininde Orhan Pamuk'un (her ne kadar hazzetmesem de) "Benim Adım Kırmızı"sının çek versiyonunu gördüm (üstelik de yüksek fiyatlıydı) pek bir göğsüm kabardı. 
  • Karl köprüsünün bitişiğindeki köprünün hemen köşesinde Kavarna Slavia denilen pek eski bir pastane var. Kafka ve Nazım buranın müdavimleriymiş (diğer pek ünlü müdavimlerin yanısıra). Şöyle günbatımına yakın girin içeri ve köprü manzaralı bir masa ayarlayın kendinize, yoksa başka bir yere oturup oraların boşalmasını bekleyip oralara oturun. Atmosfer etkileyici, manzara güzel, mamuller aman aman şeyler değil ama dekorasyon ve lokasyon (amma "on"lu betimleme oldu bu !) için buna değer. Akşam beşten sonra fraklı bir amca da gelip piyano çalıyor. Garsona rica edin Nazım'ın fotoğrafını göstersin. Bir hatıra fotosu alın. Gün de battıysa çıkın dışarı vurun kendinizi nehir kıyısına.
Garsona çemkirdim "Bu ne küçük fotoğraf,
büyüğünü koyun bunun"diye. Giden olursa bir zahmet
kontrol etsin.
Kavarna Slaviadan Prag Görünümü












  • Karl köprüsü arkanızda kaldığında, Kavarna Slavia yakasından ileriye yürüdüğünüzde danseden binaları göreceksiniz. Trafik ışıklarının orada durup bakın, ilginç bir mimari. Gehri yapmış boru mu ?
  • Yazının başında bir Vaclav caddesinden bahsetmiştim. O yokuşun başında bir Narodni Müzesi var. Adamakıllı tek müze. Biz gittiğimizde Nuh'un Gemisi sergisi vardı. İçi doldurulmuş hayvanlar gemi konseptinin içinde sergileniyor. Çocuğunuz yoksa önermem. İkinci katta ise Jiri Sozansky'nin bir sergisi var. Odaklandığı konular : Rus işgalinde kendini yakan vatansever Jan Palash ve unutma. çocuğunuz varsa önermem. Hülasa pas geçilebilir bir destinasyon.
  • Şehirde gezerken sadece önünüze değil, yukarıya da bakmayı ihmal etmeyin, içinden Yaroşlavhaşek ve Aslan Asker Şvayk'ı (ki en sevdiğim edebi figürlerdendir (baskıdan mizah çıkarmanın eşsiz bir örneğidir)) çıkaran muzip perspektif; göz ufkunun yukarısına da ilginç heykeller yerleştirmiş. Gördükçe gülesim geldi.
Şemsiyeli adama dikkat !
Nedense aklıma seyrek bıyıklı
asabi şahsiyet geldi !
  • Bilemiyebilirsiniz (misal ben bilmiyordum) şehirde ciddi bir caz kültürü var. Avrupa'nın en eski üç caz kulübü Prag'da. Gençtürk'lerin önerisiyle (sağolsunlar, varolsunlar ve okuyorlarsa bin selam !) Reduta'ya gittik. (Narodni cd.20 numara) 40 TL.civarında bir duhuliye var. Küçük bir kulüp. Gittiğimizde swing yapan Avusturyalı bir grup vardı (Marina&The Kats). Avrupa disiplininde sıkı swing yapıyorlardı. Yerler numaralı, içmeye özendirme yok, turistler olduğu kadar Çek cazseverler de vardı. Müziğe ilginiz varsa, hararetle öneririm.
  • Sinemalar, caz kulüpleri, klasik müzik konserleri var. Sinemalarda dikkatimi çeken şey : Amerikan filmleri yok. Çek ve olsa olsa Avrupa sineması gösterimde. Kitapçılarda hep yerel ve dünya edebiyatı. Kültürel emperyalizme dimdik duruyorlar. İmrendim valla.
  • Gelelim yeme içme önerilerine : Çek mutfağı öyle iddialı bir mutfak değil. Ördek, domuz dizi gibi spesyaller turistik yerlerde çok. Ama genelde dünya mutfağı sunuluyor. Uzakdoğu mutfağı ucuz ama tehlikeli. İtalyan restoranları pek vasat. Turistik Çek mutfağını ise hiç denemedim. 
  • Kino Svetozor pasajında (vaclav caddesinin yanındaki vodickova caddesinin başında) bir yerel pastane var. Önü hep kuyruk, hep çekoslavakyalılar (siz onlardanlaştıramadıklarımızdan mısınız ?). Hep bu tür yerleri kovalarım ya. Girdik baktık, güzel pastalar ve kahve var. Belki deneyebilirsiniz. Pasajın sonunda güzel bir parka çıkış var.
  • Vakti kısıtlı gezgine önereceğim yer ise bu ülkeye özgü bir hızlı yemek zinciri "Bageterie Boulevard". Pek çok yerde görebileceğiniz bu Çek Mekdanıldsı, bildiğimiz hazır yemeklerden ziyade bizim ekmekarası diye bildiğimiz porsiyonları yapıyor. Üstelik iyi de yapıyorlar. Baget ekmeğin içine istediğiniz şeyi doldurup kıtır kıtır servise sunuyorlar. Benim favorim rozbifli (sığır) ve demirhindili idi. Fiyatlar makul, mamüller lezzetli. 
  • Yollarda yürüyüp, yorulunca dinlenin, binalara bakın, en olmadık köşelerde değişik heykellere, taş işçiliklerine rastlayacaksınız. İnsanları izleyin, birçoğunun akıllı telefonlar olmadan nasıl hayatta kaldıklarına şaşırın. Bunun yerine eski model kitaplar okuyorlar, e-kitap okuyanlar da az değil hani. İnsanların kıyafet seçimlerine, metroya otobüslere iniş binişlerine, alışveriş yapışlarına bir göz atın. Eminim alacağımız dersler olacaktır.







TEREZIN
  • Bünye kurtlu olduğu için olduğu yerde durmuyor tabi. Karlovivari gibi turistik yerlerden ziyade insanın insana ettiklerini hatırlamak için, faşizmi tanıyabilmek için, kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi idrak edebilmek için tuttuk yakınlardaki bir toplama kampına gittik.
  • Buraya günlük turlar düzenleniyor onlara katılabilirsiniz (kazıklanmak garanti). Bunun yerine gugıl beye sorup nasıl gidiliyor diye sorduk. Karşımıza teferruatlı tarifler çıktı, birini denedik, çalıştı. Metroyla bir otobüs istasyonuna gittik, önerilen otobüse bindik, Terezin'de indik.
  • Kombine bilet 215 koruna. Bununla hem toplama kampını hem de kasabadaki ilgili müzeleri gezebiliyorsunuz.
  • Önce toplama kampı. Hristiyan ve musevi mezarlığı var, yattıkları yer belli olmasa da bir taş koymuşlar. Girişteki küçük dükkanda Türkçe broşür var. Terezin Küçük Hisar yazıyor üstünde 15 koruna (2 TL.) kıyın paranıza alın. Hem okursunuz, hem hatıra olur. 
  • İçerisi bildiğiniz hapishaneye benzemekle birlikte koğuşlarda 650 kişinin kaldığını (ki koğuşlar en fazla 50 kişiliğe benziyordu), toplu mezarlar olduğunu, 6000 kişinin burada öldüğünü, sadece musevilerin değil, rejim muhaliflerinin, çingenelerin, eşcinsellerin, akıl hastalarının da burada öğütüldüğünü anlayınca hafiften sıkıntı basıyor.
  • Mahkumların idama götürülürken gittiği 500 metrelik klostrofobik tünel ise resmen kasavet basıyor. Aman diyim, kapalı yerlere alerjisi olanlar uzak dursun.
  • Terezin, toplama kampları arasında en kibar ve güzel olanı. Savaş mahkemeleri gözcülerine "bakın biz savaş esirlerini ne güzel yerlerde misafir ediyoruz" demek için vitrin gibi bir yer. Buna karşın sanki duvarların dili var ve konuşuyorlar. Yemin ederim (sakin bir gündü de, yalnız sayılırdık yani) hafakanlar bastı. Toplu mezarlar, darağacı, idam alanı; pek şenlikli bir yer değil yani.
  • Burası iki üç saatinizi alır. Sonra çıkın dışarı derin bir nefes alın ve kasabaya doğru yola koyulun. Çıkıştan önceki kampın müzesinin bahçesindeki bir iki güzel heykele dikkat, keşiş, şiddet temalı olanlar oldukça etkileyici.
  • Şehre doğru güzel bir rota, ara sıra nehrin kıyısından gidip manzaranın etkisiyle son üç saatin etkisinden kurtulmaya başlıyorsunuz. Derken şehre giriyorsunuz. 

  • Meydanın etrafında şimdi müze olan sinagog var. İçerisini çabucak turluyorsunuz. Karınca duası gibi yazılmış listeler, duvarlar boyunca uzanıyor. O isimlerin her biri bir insan. Çocukların resimleri var, yürek burucu.

  • Sinagogun arkasında küçük huzurlu bir park var. Ortada ilginç bir heykel. Ölümün aslında başka bir yere sıçrama olduğunu simgeliyormuş, garipti, güzeldi, ortadaki küçük havuz (Davud yıldızı), boş banklar, bakımlı güller, su sebili; ne biliyim güzeldi.
  • Keşke Srebrenitsa için de (üstelik çok yeni o) böyle bir yer yapılabilse. 
  • Bünyemiz daha fazlasını kaldıramadığından başka yerleri (krematoryum gibi) pas geçtik. Meydandan kalkan otobüse bindik ve uygarlığa, günümüze geri döndük.
  • Terezin'i görmenizi önermem ama görmemek olmaz. (bu çok anlamlı bir oksimorondur (üzerinde dikkatli rikkatli düşünmek gerektir))
   İşte sevgili gezgin ! On günlük Prag gezisinden aklımda kalanlar bu kadar. Unuttuklarım çok ama hatırladıklarımı aktarmaya çalıştım. Benden size tavsiye, birşeylere yetişmeye çalışmayın, acele etmeyin, gezmeye geldiniz, koşturmaya değil. Burada yazılanların da hepsini görmeniz gerekmiyor, yolunuzun üstündeyse kullanın değilse unutun. Bu kadar tirat yeter, umarım yazılanlar işinize yarar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder