Her ne kadar önyargılarımı esnetmeye çalışsam da temelde tutucu bir insanım. Alışkanlıklarımdan zerre prim vermemeye çalışıyorum. Ama devir değişiyor ve azıcık azıcık taviz vermeye başlıyorum. Misal : kendimin yok ama işyerimin verdiği akıllı telefonu istemeye istemeye kullanıyorum. Kimi zaman çok faydasını gördüm ama fazla zamanımı alıyor. Zaman almasın diye feysbuuk hesabımı kapattım. İşten ayrılır ayrılmaz kendisinden kurtulacağım ama yine de kullanıyorum.
Yedi yaşında okuma kurdelesi aldığımdan beri hep okuyorum, hep ama. Bu süreçte daima kağıt okudum. Kitap, gazete, dergi, fanzin hep somuttu. Son yıllarda duyuyordum ki e-kitap diye bir şey çıkmış. Bir kaç kez bilgisayar ekranından ve akıllı telefon ekranından okuma hamlelerine giriştim. Yok, dedim olmuyor böyle. Kağıdı koklamam, sayfayı çevirmem, önünü arkasını didiklemem, kapağı temaşa etmem gerekiyor. Elbette ki en büyük etken : ekranda kitap okumaya çalışırken yorulan ve en fazla iki sayfa sonra pes eden gözler faktörüydü.
Derken sınıf arkadaşım Erdem (kızımdan biraz büyük ama merakına ve bilgisine saygım sonsuz (okuyorsa da bin selam olsun !)); kindıl (Kindle yazılıyur) diye bir şey gösterdi. Sadece e-kitap okumaya yarayan bu makine, "elektronik mürekkep" kullandığından, bildiğimiz monitör tarzı bir şey değil. Gözleri yormuyor, şarjı (her gün okumama rağmen) bir aya kadar gidiyor (bence ikinci en önemli artısı bu), tek fonksiyonu okutmak (bayılırım tek fonksiyonlu araçlara (bu yüzden akıllı telefon sevmiyorum)).
Memleket dışında sıklıkla, memleketimde de nadiren birilerinin ellerinde gördüm ve arkadaşımın tavsiyesine de uyarak almaya karar verdim.
Bunun için önce resmi satış yapan yerleri araştırdım. Bunu Amazon satıyor. Çeşitli alternatifleri de var. Bir sürü forum falan okudum, karşılaştırma yaptım. Kindıl'da karar kıldım. Memlekette görece olarak pahalı. En son seyahatimde (Bkz.Prag gezisi) elektronik dükkanlarında şöyle bir araştırdım ve en son versiyonunun bir öncesini 60 Euroya aldım (naçizane önerim : elektronik alet alırken son versiyonun bir öncesini alın. Modaya değil fonksiyona para verirsiniz). Bunun yenileri Paperwhite adıyla sürülmüş piyasaya, en önemli farkı : karanlıkta okurken monitörün üstüne yerleştirilmiş led ışıklardan faydalanması. Ben beyaz ışık sevmem o yüzden hiç işim olmaz.
Neyse aldık aleti. Küçücük bir kutu. İçinden eliçi bir tablet ve bir kablo çıkıyor. Üstünde sadece bir düğme, yanında minicik bir led. Hepsi bu. Açıyorsunuz, internete bağlanıyor ve hemen kendini kaydettiriyor. Amazon'da kayıtlı bir cihaz ve elektronik postanız oluyor. Normal olanını aldıysanız, aleti her kapattığınızda yeni çıkan kitaplar ve okuma önerileriyle dolu reklamlara maruz kalıyorsunuz. Birçoklarımız umursamaz ama reklamlara gıcığım. Hemen müşteri hizmetlerine "ben bir üçüncü dünya ülkesinde mukimim, reklam yaptığınız şeyleri alamıyorum. Kesin bu reklamları !" babında bir e-posta gönderiyorsunuz.
Ben Amerika'ya yazdım. Beni İngiltere'ye yönlendirdiler. Gayet ilgili bir kaç elemanla yazıştıktan sonra, reklamları kaldırdılar ve üst resimde gördüğünüz gibi okuma yazma temalı şık bir kapama ekranı geldi. Hem de her kapanışta farklı temalarda. Pek de iyi oldu.
Neyse açtık aleti, kaydettirdik, içinde bulunan kullanma kılavuzunu da okuduk. Eee ne olacak şimdi ? Elbette kitap okuyacağız. Ama nasıl ?
E-kitap almanın çeşitli yöntemleri var. Her ne kadar cihaz, PDF dosyaları da kolaylıkla algılıyor olsa da e-kitap, daha farklı ve güzel bir şey. Bunun için ekşisözlük'e girip meritokrasi diye arattırdığınızda; karşınıza çıkan talimatları izlediğinizde, kitap okumaya IQ'su yeten her insankişisi bu oluşumun arşivinde bulunan 4000 (dörtbin) küsur kitabı arşivine alabilir. Açık söylüyorum : arşivin en az %10'u şiddetle okumak istediğim eserler (bu eylemle : kindıl kendini çabucak ve kat be kat amorti etti). Arşivi cihaza aktarabilmek için Bittorentsync (dikkat ama ! eski bir versiyonunu) ve Calibre adlı programları kullanmak gerekiyor. İlki meritoktasi, ikincisi ise her türden e-kitabı cihazınıza tanıtabilmek için gerekli.
Bunun yanısıra internette, "e-kitap nereden bulunur ?" diye yazdığınızda karşınıza çıkan yüzlerce sonuçtan birini deneyebilirsiniz. Ben denemedim. Eminim çalışıyorlardır.
İnsanın 44 yıllık alışkanlığını değiştirmesi zor. Bunun için okuması en kolay, en helecanlı (evet helecan, heyecanın bir tık üstü) kitaplardan bir demeti attım aletin içine. Oğuz Aral, Stephen King, Charles Darwin ve Desiderius Erasmus (bu sıra ile). Huysuz İhtiyarın "Bana Bir Tarzanlığı Bile Çok Gördüler"i Olimpos'ta, King'in geniş versiyonlu "Mahşer"i yollarda, Darwin'in "İnsanın Türevi" akşamları (%80'i bitti), Erasmus'un "Deliliğe Övgü"sü ise sakin sabahlarda (ancak %20'deyim) okundu ve okunuyor. Ancak bir kere şarj ettim. Onu da bilgisayara takıyoruz, dört saat sonra tamam.
Kaçıncı sayfaya geldiğimi göremiyorum. Ancak yüzde kaçını okuduğumu anlayabiliyorum. Buna hala alışamadım. Okumak için illa yakın gözlüğüm gerekmiyor, yazı fontunu ve boyutunu görselde görüldüğü şekilde ayarlayabiliyorsunuz. Sayfayı çevirmek yerine ekrana dokunuyorsunuz ve ekran bir an karardıktan sonra (çok az ama) yeni sayfa zuhur ediyor. Fakir gibi paralel okuma yapan bir şahsiyetseniz seyahatlerde yanınızda oldukça cesamet tutan kitaplardan kurtulup küçücük bir tablet boyutundaki kindılı götürmek çok kolay. Bu meyanda düz kitapları okumayı da bırakmadım tabiy ki. Maksat; mukayese yapabilmek. Hikmet Birand'ın "Alıç Ağacı ile Sohbetler"i el altında bir yerlerde. Okurken pek mutlu oluyorum. Her seferinde ayracı alıp sayfayı çevirmek, kitabın ağırlığını hissetmek çok güzel. Ama devirler değişiyor. Şurası muhakkak ki : artık yolculuklara çıkılırken 3 kg. kitap yerine 200 gr. kindıl alınacak.
Kılıf sorunsalı için ise Aliexpress'i kullandım. Memleketimdeki kindıl kılıfları hem pahalı hem kısıtlı. Kıydım 5 USD'na (gelmezse unuturum dedim) verdim siparişi. Aradan 20 günden fazla zaman geçince ümidi kestim. Aaa ! tam 26 gün sonra postacı geldi, kılıfı getirdi. Hem de ekran jelatini ve ekrana dokunma kalemi (böyle mi deniyor) hediyesiyle. Kılıf beklentilerimin üstünde çıktı. Pek memnunum.
Velhasıl : kitabın ağırlığını, kokusunu, geldiğiniz sayfayı hissedemiyorsunuz. Ayda bir kez de olsa şarj ediyorsunuz. Bunlar eksileri.
İstediğiniz kitabı çok daha ucuza (çoğunlukla bedavaya (burada bir girdi yapmak isterim : memleketim yazarlarının kitaplarını asla bedavaya almıyorum. Oğuz Aral'ın kitabının yeni baskısını bulamadım da aldım. Belirteyim)) okuyabiliyorsunuz. Taşıması pratik. Yabancı dildeki yayınları kolaylıkla okuyabiliyorsunuz (içine iki üç güvenilir sözlük yükledim. Bilmediğim kelime gelince; kelimenin üstüne biraz basıyorum : hop meali çıkıyor), gözü yormuyor, kağıt israfı yapmıyorsunuz, kitaplar birikince "nereye bağışlasam ? kime hediye etsem (en çok kim severek okur ?) ?" derdi yok, tozlanmıyor, küflenmiyor.
Böyle düşünüldüğünde; kâriye pek faydalı bir alettir. İkinci eli de (çatlağı patlağı yoksa) alınabilir. Onbeş kitaptan sonra kendini amorti eder. Durduğunuz kabahat. Haydi iyi okumalar !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder