Kaç gündür yazmak istiyorum, elim varmıyor. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Kaç sayıdır emareleri vardı. Yazılarına meftun olduğum
Engin Ağabey bile en son konuşmamızda sinyallerini vermişti. Konduramıyordum, içten içe biliyordum ama ani oldu. Mizah dergileri (bir ikisi hariç) uzun soluklu olmaz ama Penguen'den sonra sadece iki tane kalmışlardı. 15 Yıldır düzenli alıyorum. Son yıllarda hep ikişer alıp işyerinin sosyal alanlarına, üniversite kantininin görünür yerlerine bırakıyordum. Ama kimsenin ellerinde göremiyordum, bayiilerde (bayii mi kaldı arakolpa!) üç beş tane mostralık getirip bırakıyorlardı. O da iadeye düşüyordu büyük ihtimal.
Kolay değil neredeyse 45 yıllık iptilam. Gırgır, Fırt, Çarşaf (sonuncusundan pek hazzetmezdim)'la başlayan mizah dergisi okurluğum, hiç aksamadan bugünlere kadar geldi. Nedir: yaşadığımız ülkenin haline ancak kahkahayla karşı koyabilmeye inandım. Elimizdeki en büyük gücün kahkaha atmak ve sarakaya almak olduğunu zannettim (hala da öyle zannediyorum). Ancak Yeni Türkiye'de mizah yapmak riskli günümüzde. Mizahçı dediğin muhalif olur (olmayan misvak tayfasının satışları (takviyeli kıtalarla bile olsa) ortada), zeki olur, ince görür, sıkı düşünür (Bkz.K.Aratan, G.Tekin, S.Gönültaş, İ.Ertem, E.Ergönültaş, E.Ablak ve niceleri). Artık onlar da azaldı, yenileri hevesli değil (nasıl suçlayabiliriz ki?). Ben Kaan Sezyum gibi ümitvar değilim. O: "mizah ölmez, küllerinden yine doğar" minvalinde yazmış son sayıda ama (kadrolu gamlı baykuşunuz olarak) sanıyorum ki son 20 yılda bu millet bırak mizah duygusunu, yaşama sevincini yitirdi. Var içimizde neşeli şirinler ama azınlıktalar artık. Risk almayan mizah da fazla okunmuyor.
Net olarak hatırlıyorum dönemin başbakanını dansöz kıyafetinde kıvırtırken çizmişlerdi de (Özal'ı özleyerek yad edeceğime inanmazdım hiç) "ne güzel çizmiş keratalar!" diye eleştirmişti. Şimdi aynısının yapıldığını varsayıyorum (Bırrr!).
Artık Perşembeleri (bozkırdaki dağıtım biraz sorunlu Çarşamba'dan gelmiyordu çoğu kez) Başaltı Hikayelerini, Engin Ağabeyin güzelim yazılarını, Esnek ile Geniş'i (ne güzel insanlar onlar), Güneri İçoğlu'nun naftalin kokulu cümlelerini ve daha nice gülümseten ayrıntıyı (ama günü şenlendiren, ufku açan önemli ayrıntılar) okuyamayacağım.
Kaleyi savunan son cengaver (ve galiba Gırgır'dan sonra en uzun soluklusu) Leman kaldı. O da A4 boyutlarında (yine iyi, bir ara A5 gibi çıkmıştı), yakın gözlükleri takmadan okunmuyor, orada Atilla Atalay'ın, Feyhan Güven'in, kimi zaman K.Aratan'ın, C.Yılmaz'ın incilerini okuyacağız, gülümseyeceğiz, okumaya, okutmaya çalışacağız. Mizah önemli, ihmale gelmez.
Bu arada içimdeki ergen: Mayıs'tan sonra bir değişim yaşanırsa, insanlar umutla bakarsa geleceğe, muktedirleri eleştirmek kolaylaşırsa (o zaman da muhalif olacağım (kanımda var bırakamıyorum)), yaşam neşemiz geri gelirse; mizah zümrüdü anka misali yeniden dirilir diye ümit ediyor. Umut fakirin ekmeği, ye babam ye (Yaşar Kemal Usta'ya bin selam! (biliyorum söz anonim ama ben en çok ustanın kitaplarından hatırlıyorum (burası da benim dükkanım, canım Ustaya selam sarkıtmak istemiştir belki))).