Az da değil (320 s.). Tatil koşuşturmacasının arasında bitiverdi. Elbette ki geniş zamanlarda yine okunur.
Renksiz Bay Tzukuru (okurken de hep tuzukuruyu çağrıştırdı) Tazaki, ilk gençlik yıllarına kadar hayatının yegane anlamı olan arkadaş grubundan bir anda dışlandıktan sonra kendini yalnızlığa mahkum etmiştir. Hiç kimseyle derin bir ilişki kuramaz, renksizliği silikliğe doğru geçmektedir. Derken tanıştığı bir kadın Sara'nın gazıyla eski defterleri karıştırır. Olaylar gelişir.
Murakami'nin romanları arasında en bombastiği değil belki. Öyle büyülü gerçeklik falan (bir iki yer hariç) yok. Ama bana en çok dokunanlardan biri oldu. İlk on sayfadan sonrası boğazdan ipek gibi kayan boğma rakı suretinde akıyor. Hayatımız, kişiliğimiz, başkalarının üzerimizdeki etkisi, kapanmamış hesapların yarattığı tahribat/tahrifat ve hatta hafriyat, hayatımızdan bir anda kayboluveren insanlar, aniden zuhur ediveren insanlar, ilişkiler, aşklar, Franz Liszt'in "Le Mal du Pays"ı (Lazar Berman yorumundan dinleyiniz), Murakami'nin kendine özgü akışı (duş aldım, portakal suyu içtim, oturdum... diye gider) nihayet bitmemiş sonu (kendi adıma çok seviyorum bu sonları, muhayyileyi çalıştırıyor (sıkça çalıştırmak lazım, muhayyile önemli)).
Okurken kendi hayatımı gözden geçirdiğim çok zamanlar oldu. Umarım sizler de öyle yapar açık hesapları kapatırsınız.